14 Ocak 2010 Perşembe

Teşekkürler...

Bu yazı bir teşekkür yazısı. Şu anda gece yarısını 20 dakika geçti. Artık resmen kızımın doğum günündeyiz. Yani 14 Ocak 2010 oldu. Saatler kaldı onu görmeye, onu kucaklamaya. Çok garip duygular yaşıyorum. Akşam ve öğleden sonra biraz melankoliktim. Neden olduğunu bilmeden çok ağladım. Şimdi daha iyiyim yeme - içme yasağı saat 12den itibaren başladı. Ameliyat için şu andan itibaren bir şey yememek önemli. Evet bu bir teşekkür yazısı olacak,


Önce kızıma... Canım kızıma bunca zamandır beni tek bir kez bile üzmediği için, normal yaşamımı devam ettirmeme izin verdiği için, her hangi bir sağlık sorunu çıkarmadığı için, yurt içi-dışı tüm yolculuklarımda çok akıllı dur
duğu için, ultrasonlarda çoğu zaman çok güzel görünüp beni çok mutlu ettiği için, ve bizim çocuğumuz olarak doğmayı seçtiği için teşekkür ediyorum.

Sonra birtanecik herşeyime, eşime, bu uzuuuuun yolda benim hep yanımda olduğu için, bana hep moral desteği verdiği için, hormon dalgalanmalarımda iniş çıkışlarımda bana sabırla katlandığı ve bunu bir "katlanma" olarak algılamamam için elinden geleni yaptığı için, artık eğilemediğim ve ayakkabılarımı bile giyemediğim bu son bir ayda her şeyimle ilgilenip bana çok yardım ettiği için, kendisi de çok korktuğu halde sırf ben yalnız kalmayayım diye yarın benimle ameliyata gireceği için, beni dinlediği için, beni sevdiği için, yanımda olduğu için...kısacası hayatımda var olduğu için teşekkür ediyorum.

Aileme, bana sundukları sıcacık sevgi ve destek için. Her konuda yanımda oldukları için. Bu son bir ayda elimi sıcak sudan soğuk suya sokmadıkları için. Filiz'e bu akşam elinde bu güne kadar aldığım en kocaman çiçek demetiyle gelip şen
şakrak bana sarılarak girdiğim şu matem havasından beni çekip çıkardığı için, her lazım olduğunda arabasını bize tahsis ettiği için, yarın gece hastanede kalıp İmge'ye ve bana bakacağı için, Burcu'ya her sıkıldığımda yanımda olduğu için, bizi sık sık evine davet edip güzel kurabiyeler, tatlılar yaptığı için, Duru'ya her sabah bize gelip akşama kadar oyunlar oynadığı ve bir dünya tatlısı olduğu için, İlker'e taa oralardan arayıp sorduğu ve moral verdiği için, Diba'ya beni bu halime SPSS'ci aramaktan kurtardığı için ve anneme sadece ve sadece var olduğu için teşekkür ederim.

Arkadaşlarıma, hep yanımda olup bana her konuda yardımcı oldukları için, bütün bu sinir bozucu bekleme sürecinde beni arayıp sorup yalnız hissetmeme engel oldukları için. Benimle buluşup bol bol gülüştükleri için, beni dostluğun o muhteşem sıcaklığına sarıp sarmaladıkları için, İmge'yi ve beni daha şimdiden hediyelere boğup şımarttıkları için, hayatımın en büyük sürprizi olan baby shower'ı organize ettikleri için ve şimdi sıralayamadığım ama beni çok mutlu eden pek çok şey için teşekkür ederim.


Bu blogu sürdürüp sürdürmemekte kararsızım. Amacım sadece yıldız tozuyla hamilelik yolculuğumuzu yazmaktı. Belki devamını yazarım belki yazamam. Bizi okuyan, yorum yazan, burada da sohbete devam ettiğim tüm dostlarıma teşekkür ederim. Bana ve İmge'ye şans dileyin :) İşte bugün İmge ve ben tek bedendeyken çekilmiş son resmimiz yanda. Yarın doğacak ve bu dünyaya gelmiş yeni bir birey olarak yaşamını sürdürecek de olsa, o her zaman benim can parçam olacak. Yüreğim şimdi olduğu gibi o zaman da onun için atmaya devam edecek. Evet yıldıztozu, artık bu maceranın sonu geldi, yarın seninle yeni maceralara yelken açalım olur mu?

Annen...



13 Ocak 2010 Çarşamba

Beklemek mi bizim yaşamımız...

Yeni Türkü'den bir şarkı bu...
Bebeklerin bekleme diye bir duygusu yokmuş...Bir şey istediklerinde
olmayınca o nedenle hemen başlıyorlar ağlamaya...Yetişkinlerde de aslında yokmuş, bunu öğrendim bu süreçte. 2 koca hafta oldu yazmayalı...Beklemek o kadar zor ve zaman o kadar sürünerek akıyor ki insanın takati kalmıyor bir şey yapmaya. Oysa bütün gün evdeydim, zaman kocaman boş bir oda gibi beni çevreliyordu. İstediğim gibi doldurabilirdim ama ben öldürmeyi seçtim. Şimdi düşünüyorum da ne yaptım bu koca 2 haftada hiç hatırlamıyorum. Beklemek zor iş, hele ki içinde kıpırdayan, sana ultrasondan göz kırpan, gözünü açıp kapayan ya da dudaklarıyla emme hareketleri yapan, kalbinin atışını gördüğün, nefes alırken kaburgalarının inip kalktığını izleyebildiğin, hıçkırık tuttuğunda elini karnına koyduğunda her defasında elinin altında hissettiğin o küçük varlığa hem bu kadar yakın hem bu kadar uzak olmak gerçekten bir sabır denemesi gibi... Sağ kaburgamın hemen altında hissettiğim şeyin ne olduğunu o kadar merak ediyorum ki, muhtemelen ayağı kızımın. Getirip dayayıveriyor, dışarıdan bile çok net görülebiliyor. Şu yandaki resme bakınca kesin ayağı olduğundan eminim :)

Bu son 2 hafta yürüyüş yaparak, arkadaş ziyaretleriyle, ara sıra alışveriş yaparak, örgü örerek geçti
. geçenlerde yün aldığım yüncüye bu kez düğme almak için gittim. O bile "aaa siz daha doğurmadınız mı?" diye sordu. Hayır aldığım yünü ördüm bitirdim hırka yaptım, hata düğmesini bile almaya geldim ama hala doğurmadım :) İlginçti ama, bu süreçte o kadar farklı ortamda o kadar farklı insandan dua aldım ki, kolay doğurmakla ilgili. Normal değil, sezaryen bile olsa çok rahat ve kolay olacağına inanıyorum.

9 ocak Cumartesi günü sevgili arkadaşım Şebnem'in nikahına gittik, Hacettepe'deki tüm eski iş arkadaşlarımı gördüm. Çok iyi ge
ldi. O gün de pek süslü pek güzeldim. Nazar oldu da ondan mı doğuramadım acaba ben???? Sonra dün Gordion'da eski twinning projesindekilerle buluştuk. Ulrich ve Bela'yı gerçekten özlemişim. Masada bir de Ernst diye bir STE'nin eşi Susanne vardı. Çok şirin artık torun torba sahibi bir kadın. Çocuklarının hepsini toplam 2 saatte doğurmuş, darısı bulaşsın diye ona sürtündüm :) Bu geleneği Alman bir kadına Almanca olarak nasıl anlattığımı yazmayayım şimdi, resim koymak daha iyi anlatabilir :ppppp İşte aşağıdaki resimde Susanne ve ben :) Tarih 12 ocak 2010 Salı...

Normal doğum olsun diye yapmadığım kalmadı, böğürtlen ya
prağı çayı içmek, uzun tempolu yürüyüşler, evening primrose kapsülleri kullanmak...Gerçekten elimden geleni yaptım. Ama İmge dünyaya geliş biçimini kendince seçmek istedi diye düşünüyorum.

Gelelim güzel kızım İmge'ye...Şu anda saat 12:51. Yarın bu saatlerde inşallah doğmuş olacak kızım. Çooook uzun yolculuğumuz başka biçimde devam edecek ama birinci etap bitmiş olacak:) Heyecanlı mıyım diye kendimi yokluyorum. Daha çok hissiz gibiyim :) İm
ge şu anda 41 hafta 3 günlük oldu. Bu süre bir bebek için aslında hayli uzun, yani gecikmiş bir bebek bizimkisi...İçeride kaldığı süre uzadıkça riskler de arttığından Ebru hanım, yarın için sezaryen günü verdi. Bu kararla barışığım, ben de onaylıyorum, çünkü artık plasenta da yaşlanıyor ve bebeğe yetmemesi gibi bir şey olacak diye kaygılanıyorum. Yani 42 haftayı geçiren bebek yok, nasılsa yarın olmazsa 1-2 gün içinde doğardı İmge ama riskler benim göze alamayacağım kadar büyük. O nedenle yarın saat 07:00'de hastanede olacağız, 08:00 gibi ameliyathaneye inmiş oluruz, epidural anestezi uygulanacak, uyuşma durumu da belirleyici tabii.Babası da ameliyathanede benimle birlikte olacak. Filiz teyzesi de fotograflamak için yanımızda olacak, bol seyircili bir başlangıç yapacak kızım hayata. Ebru hanımın da dediği gibi, önemli olan hayata pürüzsüz bir başlangıç yapması...Merak ediyorum, saçları olacak mı, olursa ne renk olacak, çıkar çıkmaz çığlık atacak mı yoksa poposuna bir şaplak mı gerekecek? Teni beyaz mı esmer mi olacak? Daha bir sürü şey.

Geçen hafta 40 haftalıktı kızım. O zaman bir balkabağı büyüklüğünde olduğu söyleniyordu
. Anne karnında biraz fazla kaldığı için kilosu biraz fazla olabilirmiş, teni olduğundan daha koyu renk görünebilirmiş, ayrıca eğer suyu azaldıysa -ki bizde böyle bir sorun yok ama derisi pul pul olabilirmiş. Bakalım yarın göreceğiz hepsini.. Düşünüyorum da kızımın bir haşhaş tohumu ya da susam tanesi kadar olduğu günlerden bu günlere geldik. Artık bunda sonrası için tek dileğim, sağ salim kucağıma alıp onu koklamak... Her şey Allaha emanet, doğumdan o kadar da korkmuyorum. Herhangi bir aksilik olacak olsaydı, bu geçen süreçte de olurdu. Çok şükür bu noktaya kadar geldik kızımla. Bebeklerin %5-6'sı kadarı gününü bizimki kadar geçiriyormuş. Kızım da bu minik yüzdeye girmeye başardı, bilmem ki bu artık tembellikten mi, nazdan mı, benim beceriksizliğimden mi :)))) Kendimi dinlemekten kaçınıyorum şu sıra ama bazen böyle olmuş olmasına üzülüyorum.

Doktorum da söyledi, başka yerlerden de okudum, doğumu neyin başlattığı bilinmiyor. Bir teoriye göre doğumu ilkel beyin başlatıyormuş ve eğer dışsal bir tehdit algılanıyorsa doğumu başlatmıyormuş beyin.
Bebek doğunca anne ve bebek güvende olmayacak diye...Bu o kadar etkili bir mekanizma ki doktorumun dediğine göre, anne strese girerse başlayan doğum durabiliyormuş bile. Sancıların bıçak gibi kesilmesi örneğin...Genellikle anne sancı çekerken dışarıda insanların maaile bekleşmelerinin bu durumu tetiklediğini söyledi. ... Çok mantıklı geldi bana ama ben gayet pamuklara sarılmış günler geçiriyorum, ne tehditi algılıyorum acaba bilmiyorum ki...Acaba kendi evimde olmamak mı beni geriyor. Belki de...

Hazırlıklarımız tamam, bavul ve çanta zaten haftalar öncesinden hazırdı. Ufak tefekleri de arada tamamladım. Hatta araya bir yelek bir de hırka bile sıkıştırdım. Bugün de yatağı ve odayı temizleyip hazırlayacağım, sonra artık saat tik taklarını dinlemek kalıyor...

Bu akşam tekrar yazacağım, doğum öncesi son kez...






1 Ocak 2010 Cuma

01.01.2010

Yeni yılın ilk saati şimdi bitti. Benim akıllı bıdık kızım bekledi işte, 2010 doğumlu olacak annesinin dilediği gibi.

Kızımın da yeni yılını kutluyorum. Gelecek yıl gıdısından öperek kutlayacağım inşallah yeni yılı :) Yeni yılın daha güzel günler getirmesini ve tüm insanlık için daha iyi biri yıl olmasını diliyorum.

Kızımın daha güzel bir dünyada yaşamasını ve büyümesini istiyorum...Evet bu seneki dileğim bu...




30 Aralık 2009 Çarşamba

L'Internationale

Evet Enternasyonal marşına kadar ekledim buraya şarkı olarak ama sebebi var: Ne zaman NST'ye bağlasalar beni, kızımın kalbi aynen 4 nala koşan atların sesini çağrıştırıyor. O ses de bana Enternasyonal marşını çağrıştırıyor ne yapabilirim. Hatta geçenlerde sessiz sedasız uzanmış kızımın kalp atışlarını dinlerken (-ki 20 dakikalık meditasyon ayini gibi oluyor o anlar...) o fon müziği eşliğinde Nazım'ın dizeleri geldi aklıma "Dört nala gelip uzak Asya'dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan, bu memleket bizim..." Kaç bebeğin annesi NST'de Nazım'dan şiir düşünüyordur, İmge hanım alışsın egsantrik bir anne fikrine şimdiden- eğer zaten çoktan hazırlamadıysa kendini - bu kadın biraz deli galiba- şeklinde :)

Kızımın babası geldi, birlikte beklemeye başladık. Heyecanlı bir şey beklemek özellikle de tarih belli değilse... Evet, gemimizin rotasını ben kaptan yine Mesa hastanesine ve başka bir d
oktora çevirdim. Deli miyim? Hayır değilim bence...Sadece içime sinmeyen doktorlarla yapamıyorum, kendimi ikna etmeye çok çalıştım ama nafile...sonunda 1 ayda 3. doktora giderek doğru kişiyi buldum. Şu ana kadar gittiğim doktorlar da harika referansları olan son derece iyi doktorlardı ama bende hep "something is not right" duygusu uyandırmışlardı. Hatta buraya da yazmıştım. Son gittiğim doktor 28 Aralık için gün vermişti, sezaryenle alacaktı kızımı. Yani buna göre kızım dün doğmuş olacaktı, bugün 2 günlük bebek olacaktı ve biz her yıl 28 Aralık'ı onun doğumgünü olarak kutlayacaktık. Şimdi çok tuhaf geliyor düşününce...Kızım hala doğmadı ve halinden de mutlu belli ki.Doğumgününü doğanın ya da bebeğimin değil de bir doktorun belirlememiş olmasına seviniyorum. Kızıma doğmak istediği günü kendi seçme hakkı ve şansı veriyorum ve bence bu büyük bir armağan onun için...hele ki de %80 doğumların randevulu gerçekleştiği günümüzde... Sonuç olarak bekliyoruz hepimiz. İlk 1-2 gün babası ben gece her uyandığımda -ki en az beş altı kere uyanıyorum "vakit geldi mi" diye uyanıyordu, şimdi o da kanıksadı, her uyandığımda kalkmıyor. Yalancı çoban hikayesine dönmesin de bu iş! :)

Gelelim en en çok güzel habere: Yeni doktorum Ebru hanım, sadece günü seçmeyi kızıma bırakmakla kalmadı, normal doğum da deneyeceğiz. Tabii ki şartları var, risk gördüğü an istikamet: ameliyathane! Hiç sorun değil benim için ama...en azından deneyeceğimizi biliyorum ve doktoruma bu kez çok güveniyorum.-I mean it - Diğerlerinde aslında o kadar da güvenememiştim, şimdi itiraf etmekte sakınca yok :))) Takvime göre 6 ocak dedi Ebru hanım, bir hafta da bekleme hakkı tanıdı oldu
mu 13 Ocak! Ohooooo, bana bir rehavet geldi tabii anlatamam. Ama 13'üne kadar İmge hanım gelmezse artık alacağız, ona da bir şey diyecek değilim :)

Günlerim bekleyerek, ara sıra arkadaşlarımı görerek, kızkardeşlerimle vakit geçirerek, örgü örerek falan geçiyor...Arka planda bir "tik tak" sesi hep var ama bakalım ne zaman çalacak saat benim için....hayırlısı diyorum :)) Sağda geçenlerde İmge'nin teyzesinde upwords oynarken çekilen bir resmimiz var. Başka türlü vakit geçmiyor vallahi ne yapalım :)

Bu haftasonu Mesa'da normal doğum eğitimine gittik. Süperdi. Babaların da katılması zorunlu, slaytlarla anlattılar doğum olayını sonra masaj teknikleri, nefes alma teknikleri öğrettiler. Çok başarılıydı, o derece ki kızımın babası artık benimle doğum odasına gelmeye karar verdi. Çok sevindim tabii. Onun yanımda olması bana büyük cesaret verecek. Kendimi
Amerika'da hissettim:) Hani şu Lamaze kursları falan oluyor ya filmlerde görüyoruz. Kızım İmge vallahi her şeyin pek asortik oldu, sen de pembe payetli bir tulumla falan doğarsan hiç şaşırmayacağım:))) Biz tabii yine hemşireleri deli ettik sorularımızla...efendim bir komplikasyon olursa ameliyathaneye kaç dakikada iniliyor vs vs? :) Ama bu çok önemli bir bilgi bizim için çünkü benim komplikasyon riskim daha fazla ve en fazla 4 dakika içinde müdahale edilmesi gerekiyor. Neyse ki 2 dakikada inilebiliyormuş. Derin bir nefes aldık tabii. Solda müstakbel hastanemde eğitim sonrası çekilen resmim var. Sertifika bile verdiler yine, çok darda kalırsam sanırım birini doğurtabilirim :)))

Kızımızı bekliyoruz....




24 Aralık 2009 Perşembe

Sana bin can feda,seven ne yapmaz....

Esin Engin'in çok cici bir şarkısı bu....Kızımla bunu dinledik bir kaç kez bugün...özlemişim... Yarın öğlen inşallah kızımın babası geliyor, beraber beklemeye başlayacağız. Beni oldukça rahatlatır onun gelişi...ama onu iyice bunaltacak bir süreç bu aynı zamanda çünkü son bir aydır o işine gücüne devam ediyordu, dikkatini dağıtan bir sürü şey oluyordu çevresinde. Şimdi o da sadece doğuma odaklı yaşamaya başlayacak...Gelmesine çok seviniyorum çünkü o gelmeden bir şey olacak diye çok korkyordum- gerçi hala 15 saat var gelmesine...15 saatte neler olur neler, dilimi ısırayım...Kızım artık yandaki resimdeki gibi, bazen onu sıkıştırmaktan korkuyorum ama ne yapabilirim ki, oturmak, kalkmak, uyumak...ne yapsan yer açamıyorsun. Hele başının artık yerleştiğini düşününce fena oluyorum. Beni tek rahatlatan şey hareketleri...o zaman rahatlıyorum işte :)

Yine içim rahat etmedi, tuttum başka bir doktordan randevu aldım. Bu kez VBAC (ssvd) konusunda istekli ve daha önce bunu yaptırmış olan Ebru hanım...Cumartesi günü gidip onunla konuşacağım ve artık nihayet, inşallah umuyorum ki kararımı vereceğim, yoksa İmge zaten benim kararımı falan dinlemeyecek. 39. haftanın içindeyim artık şakası yok bu işin :) Eğer ben de kızımı biliyorsam babasını beklemiştir o zaten. Babası gelince tutar hemen pat diye doğmaya kalkar :) Ebru hanımın VBAC yaptırması da sanırım bir elin 5 parmağını geçmemiştir ama olsun olabiliyor demek ki. Ha diyelim ki bir şeyler ters gitti sezaryen (Ekin'in deyimiyle sezercik) oldum, o zamanda Ebru hanımın beni kandırmadığını bilirim en azından. Kimse kusura bakmasın ama doktorlara güvenim bu konuda koooskocaman bir sıfır!!!!


Bugün fıstığım Ada geldi, İmge'yi sevdi, ona Fransızca 1den 10a kadar saymayı öğretiyor Ada ablası. Her geldiğinde karnıma eğilip başlıyor an - dö- tua diye saymaya. Bu rakamlar elbette böyle yazılmıyordur ve eminim çok komik durdular şimdi ama walla hiiiç internetten aratıp da yazacak falan halim yok benim. Kitap okuyamıyorum kaldı ki Fransızca heceleyeyim. Konsantrasyon sıfırın altında... Tek yaptığım facebook'da çiftçilik yapmak ve kafe işletmek :pppp İmge doğunca nasılsa bunlar hayatımdan tamamen yok olup gidecek, fırsatım varken yapayım bari :)

Uyku kardeşim ver elini...

Minik kurbağa minik kurbağa kuyruğun nerede... diye ninni söyleyesim var benim ama İmge'nin dinleyesi yok anlaşılan ki tık yok hanımefendide... Gerçi o benim aceleciliğim, kzım bugüne bugün daha 38 haftayı yeni bitirdi. 38-40 hafta arası normal yani ama biz o döneme daha yeni girdik. Evet teknik olarak artık any time now ama sanırım İmge'nin bundan haberi yok. Ara ara gizlice fısıldıyorum ona, kızım bak sen bu ara kendiliğinden gelmezsen bu doktor amca ve de teyzeler zorla çekip seni çıkaracak seni diyorum ama bir bildiği var heralde kızımın... Şu anda saat gece 01.13 yine uykusuzum...aslında çoktan yatmıştım ama uyku nerdeeee....Fikret Kızılok gibi mırıldanıyorum işte ben de uyku kardeşim ver elini diye...

Bir türlü sezaryen ile barışamadım, ne takıntılı bir insanmışım ben yahu...Hala son anda bir şeyler olur, bir mucize olur diye beklemekteyim. Allah bana akıl fikir versin. Bu yaştan sonra verir mi bilinmez ama elde olanla yetinmek zorundayım galiba :)

Bugün öğrendiğime göre özel hastanelerin bazıları ameliyathanede istediğin müziğin çalmasına izin veriyorlarmış. Akşamdan beri düşünüyorum benimki izin veriyorsa acaba ne dinlesem o esnada diye...Aklıma Kanal E2'nin jeneriğinden başka bir şey gelmedi: "Born to be Wild" :pppppp Biraz daha düşüneyim en iyisi ben...

Kızım artık alabildiği kiloyu almış durumda...ve boyu bir pırasa kadar (son haftalarda sebze benzetmelerinin iyice saçmaladığını yazmıştım zaten). Artık ellerini güçlü bir şekilde yumruk yapabiliyor - bu bir hayatta kalma refleksiymiş...Doğumda anne ölürse bebek belki hayatta kalabilir diye kavrama, yere basma, yüzme vb. refleksleri var çocukların. Çoğu refleks bir süre sonra kayboluyor. Şu insanoğlunun hayatta kalma güdüsü inanaılmaz. Kızımın tüm organları artık dışarıdaki dünyaya uyum sağlayacak kadar gelişmiş durumda. Doğduğunda ne büyük bir şok yaşayacak hepsi bir bilseler! Özellikle de akciğerler! Ha bu arada normal doğumun bir faydası da doğum kanalından geçerken, sıkışma sayesinde bebeğin akciğerlerindeki suyun boşalmasıymış. Oysa sezaryen de bu su kalıyor ve bebeğin fazladan oksijen takviyesine ihtiyacı oluyor. Neyse efendim, bu bahsi kapatalım...

Kızımın göz rengini de çok merak ediyorum. 9 aya kadar sabitlenmiyor bebeklerin göz rengi çünkü gözün iris tabakasındaki renk pigmentleri 9 ayda ancak sabitleniyormuş. Az çok belli olur sanırım yine de...

Son olarak, kızımın yeleğini 2 günde ördüm ve bitirdim. Hatta hastaneye o yeleği götüreceğim. Resmi eklerim bir ara...

20 Aralık 2009 Pazar

Jingle Bells Jingle Bells...



desem...acaba yılbaşı havasına girer miyim?
Eve hapisim diye yazıp duruyorum ama aslında o kadar da vahim değil durumum. Geçenlerde arkadaşlarımla görüştük sevgili Eser'ciğimin evinde... Ne kadar güzel bir gün oldu. Neler yaşadık neler birlikte biz onlarla. Sırayla evlilikler, doğumlar ve bazen de acılar yaşadık ama hep beraberdik. İşte benim güzel arkadaşlarım sağda...

Bugün de sevgili yeğenim Ada'cığımın doğumgününü kutladık. Bu yıl okula başladı Ada ve o nedenle sınıf arkadaşlarını da davet etmiştik doğumgününe... Armada'da Magicland'de kutladık doğumgününü... Onlar çılgınlar gibi eğlendi tabii ama biz büyükler biraz gürültüden muzdarip olduk. Olsun, önemli olan eğlenmeleri....İşte kuzum Ada'cığım ve artık gün sayan teyzesi...ne kadar şirin pamuk prensesim benim :) Armada'nın bulunduğumuz katı tam da Bayındır hastanesine bakıyordu, ara ara gözüm takılmadı değil hani hastaneye...Bu hastane işleri vs. beni aslında çok ciddi geriyor. Zaten günün sonunda Ekin'le eften püften bir şey için tartışıp biraz ağladım. Sanırım biraz gözyaşı dökmeye ihtiyacım vardı bir bahane yarattım ben de...

Okuduğuma göre epiduralde şöyle bir uygulama da mümkün; bebek çıktıktan sonra dikiş nakış:pppp işleri sırasında uyutulabiliyormuşsun. Ben de bunu rica edeceğim anestezistimden mümkünse. Önemli olan kızımın sağ salim olduğunu görmek benim için sonra yarım saatliğine uyusam da olur, hatta daha bile iyi olur.Hala içime sinmiyor bu sezaryen olayı ama artık buna kafa yormaktan sıkıldım. Kendime bu güzel süreci zehir ettiğimi de fark ettim .O nedenle konuşmayacağım --- diyorum ama çenem durmuyor ki :pppp. Bütün kadın doğum doktorları ellerinde neşter sanki sözleşmiş gibi hamile kadınları kovalamakta gibi geliyor bana. E insanın olaya ilişkin algısı bu olursa stresli olmaz mı??? Olur!!!!

Neyse, daha tatlı konulara geleyim... Kızımın hastane odasının ka
pısı için süs yaptım bu hafta bir de...Hiç fena olmadı. Biraz fazla süslü oldu sanki ama olsun...babası muhtemelen nazar boncuğu eksik diyecek ama onu da o gelince birlikte alırız artık. Bugün de artık nihayet kızıma bir tane pembe yelek başlayacağım. Yeter artık şekerdi, süstü, püstü canım. İnsan bir tane de yelek örmez mi çocuğuna :))))) Bir tane de son halimden resim ekliyorum aşağıya. İmge ve ben 38 haftalık olduk artık. Sadece 12 kilo aldım ve kendimden gayet memnunum. İnsanlar da çok az kilo aldığımı derli toplu durduğumu söylüyorlar seviniyorum. İçimdeki şeytan fısıldıyor tabii arada, sakın kilosu düşük olmasın kızının diye ama kararlıyım ben bu şeytanları hiiiiç dinlemeyeceğim artık. Hele ki ameliyat günü asssssssla :) Resme bakınca yüzümün gözümün ne kadar şiştiğini gördüm. Aslında çok fazla ödem olmadı bende ama demek ki yine de şiş oluyor insan. Bu resimde sanki sabah yeni uyanmışım gibi çıkmışım.














17 Aralık 2009 Perşembe

Duma dum, duma dum...

Ben de artık hafiften durdum :) Evet, kuluçkadaki tavuklar gibi deli deli bakmaya başladı gözlerim... Günler birbirinin kopyası gibi...Hava çok soğuk olduğundan, ayazdı gripti derken eve hapisim. Zaten çıkmak istesem de zor çünkü araba kullanamıyorum. Teşebbüs emedim gerçi ama direksiyona ulaşabileceğimden şüphem var :) E, her nazımı çeken bitanecik kocam da yanımda olmadığına göre bi tarafımı kırıp oturmaktayım. İyice asosyalleştim, beni arayanlara bile 2 gün sonra falan ancak dönüyorum, zamanın ağır akışından olmalı...

Yarın rutin kontrolüm var buradaki poliklinikte...Aslında kendi doktorum böyle bir gereksinim duymadı ama burada doğumevinin polikliniği var hani geçen hafta İmge hareket etmiyor diye apar topar gittiğim yer...Bir kere gidince takip programına alıyorlar gebeleri. Rutin muayene ve NST için. Ben de gidiyorum işte. Hoşuma gidiyor İmge'nin güm güm atan kalbini dinlemek...İçim rahatlıyor.

İmge artık daha seyrek ama daha güçlü hareket ediyor. Sık sık hıçkırıyor ve bunlar o kadar güçlü hareketler ki elimi karnıma falan koymaya gerek yok, dışarıdan çok rahat görülebiliyor. Hatta bazı hareketleri karnımı ciddi ciddi sarsıyor. Sağa sola sallanıyorum. Merakla bekliyorum kızımı, zaman gerçekten çok yavaş akıyor...Onu çok merak ediyorum.

Dün kuzenim doğum yaptı. Spinal anestezi ve sezaryen ile 3700 gr Zeynep aramıza katıldı. Ben de daha gidip göremedim ama hastanede bir gece yattılar ve bu akşam evlerine çıktılar bile. Zeynep bu akşam kendi yatağında mışıl mışıl uyuyacak. Kuzenim çok mutlu. Darısı başıma... Geçtiğimiz Pazartesi günü yine doktora TİK'im
vardı. Çok güzel geçti ve artık hocalarım beni nihayet azat ettiler. Gidip doğurmam için izin verdiler :P Artık alışverişler, doktoranın son teknik işleri, şu, bu bitti ve kızım için gerçekten hazırım. Gelsin onunla beraber yazacağız doktora tezimi. Yıllar önce böyle dilemiştim...Yüksek Lisansımda olamamıştı çünkü ve kızım doktoramda gelsin ve birlikte yazalım demiştim. Dualarım kabul oldu ne güzel :)

İmge'ye gelince...artık 37 haftamız bitti. 37.3 günlük oldu kızımız.Şu anda teknik olarak "full term" kabul ediliyor kızım. Akciğer gelişimi tamamen bitti ve doğsa hemen rahatça solunum yapabilecek durumda. Çok kilo almadığım için bazen endişeleniyorum acaba kızım da kilo almadı mı yeterince diye. Abisi 2800 gr. doğduğu için bu konudaki performansımdan çok memnun değilim. Ge
rçi ultrasona bakılırsa 15 gün önce 2300 gr'dı İmge ama ultrasonda hata payı oluyor. Bebeğim artık onu sudan koruyan verniks tabakasından ve tüylerden de kurtuluyor ki biz onu pespembe kucağımıza alabilelim... Babycenter'a göre kızım şu anda swiss chard kadarmış!!!! Ne demekse! Hiç böyle bir sebze gördüğümü hatırlamıyorum. artık sonlara doğru sitede koyacak bir şey bulamadı sanırım. Bunun ne boyu ne ağırlığı kızım kadar olamaz ki...