1 Kasım 2009 Pazar

Balkan Blues

Bugün kızımla Balkan Blues dinledik. Çok seviyorum Balkan ezgilerini, o da öğrensin, sevsin hem yarı balkan değil mi benim kızım. Belki daha da fazla...

Geçenlerde dolaplarımı karıştırırken elime benim bebeklik kazaklarımdan biri geçti. En sevdiğim o olduğu iç
in annemden almıştım, hatırladım sonra. (Bu arada gerçekten ortalığı, dolap içlerini toplama projelerim devam ediyor. Bu nesting etkisi bende daha çok, şunu şuraya alayım, şöyle dekore edeyim şeklinde görülüyor, şuraları temizleyeyim düzenleyeyim şeklinde değil) :P Neyse aşağıda o güzel kazağım var. Dile kolay, 36 yıllık kazak :) üst düğmesi de kırık, sevsinler seni...Bir de Ekin'in batti'sini buldum. Annem Ekin'e yaz günlerinde serin serin uyusun diye pazen bir battaniye dikmişti. Ekin 7-8 aylık falandı onunla uyutmaya başladığımda. o günden sonra da bir daha bırakmadı battisini. Sanırım 3-4 yaş civarında bıraktı ama çok zor oldu bırakmamız. "Ben artık batti kullanıyorum" dedi birgün dudaklarını büzerek... Artık ne kadar üzüldüyse :) Batti bağımlılığı o boyuttaydı ki ben daha sonra o battiyi 4 parçaya bölüp farklı yerlerde yedeklemiştim. Örneğin, biri evde, biri teyzesinde, biri halasında gibi... Uyanıkken asla vermeyeceği için Ekin uyurken elinden alıp makinede yıkardım. Kazara henüz battisi makineden çıkmadan uyandıysa gidip başında bekler yıkanmasını izlerdi. Düşünüyorum da bizde genetik galiba bu. Çoğumuzun böyle bir nesnesi vardı hep. Benim battalam ve memem varmış mesela. Asla ayrılmadığım... Burcu'nun yeleği vardı, İlker'in de yumuşak yastığı...İmge'nin babasının ise parmağına yapıştırarak emdiği lakta şekeri varmış, öyle uyurmuş. Ekin'in o meşhur battisinin aynısından annem bir tane daha yapmış İmge için...Demek ki yaptığı kumaştan hala varmış. Keşke Ekin küçükken haberim olsaydı da o kadar strese girmeseydim. Yukarıda Ekin'in sevgili battisi var, belki İmge'nin de battisi olur. Küçük çocukların bu tür nesneleri kullanmalarının nedenlerini daha sonra bir yerde okumuştum. Çocuk yürümeye başladıkça özgürleşiyor ama bir yandan da bu yeni kazandığı özgürlük onu korkutuyormuş. O nedenle bu geçiş döneminde bu tür nesneleri yanlarında taşıdıklarında kendilerini daha güvende hissediyorlarmış. Hatta sırf bu amaçla İngiltere'den minik bir oyuncak bile aldım. Bu yandaki oyuncak - mendil karışımı şeyi havaalanındaki Harrods'ta gördüm ve bayıldım. Olacaksa bu olsun kızımın sürekli yanında taşıyacağı oyuncağı dedim. O kadar yumuşak ve güzel bir şey ki ben bile uyurken yanımda olsun isterim. İngiltere'de bunlardan çok gördüm. Adamlar faydasına inanıyor demek ki... ben İmge'nin yatağına koyacağım severse kullanır sevmezse de oyuncak olur.

Gelelim kızımın
maceralarına... kızım bu hafta artık 30 haftalık koca kız oldu :) hareketlerini sürekli hissediyorum artık. Sanırım o doğduktan sonra en çok bu özel diyaloglarımızı özleyeceğim. Özlemeye fırsat olmaz inşallah tabii ama olsun... İmge şu anda sürekli olarak kilo alıyor - ve tabii ben de. Dün tartıda hayatımda görmediğim bir kiloyu gördüğümde resmen gözlerim doldu, ağlayacak gibi oldum...Kızım şu anda 28 - 30 cm. boyunda ve yaklaşık olarak 1.5 kilogram. Artık kendisini kilogram cinsinden ölçüyor olmak bile harika :) Zaten büyüdüğünü tekmelerini kuvvetinden de anlayabiliyorum. Etrafında bir litreye yakın amniyon sıvısı var ama o büyüdükçe ve daha fazla yer kapladıkça bu miktar azalacak. Gözleri gelişmeye devam ediyor ama hala çok da iyi gördüğü söylenemez. Zaten içinde yaşadığı kapkaranlık dünyada ne görebiir ki kuzucuk! Belki göbek kordonu ve bulanık bir su :) Rahim duvarı ve karın o kadar kalınmış ki hiç bir ışık asla ona ulaşamıyormuş. Bunu okuduğumda üzülmüştüm ama demek ki böyle olması gerekiyor. Bunu öğrenince doğumun ne kadar büyük bir şok olduğundan bir kez daha emin oldum. Bütün o ışığa birden bire maruz kalmak çok zor olmalı. Tabii ağlar yavrucaklar! Doğduktan sonra da bebekler gözlerini ilk haftalarda çok açmıyor zaten. Bu arada kızım artık orta boy bir lahana kadar oldu.





Bana gelince, biraz kendimi yorduğumda hemen sırt ve bel ağrısı ile cezalandırılıyorum. Eğilip kalkmak iyice zorlaştı. Görünürde çok devasa bir göbeğim yok, 11 kg. almış durumdayım ama göbeğin öne yaptığı ağırlık isk
elet sistemine baskı yapıyormuş, o yüzden hemen yoruluyormuşum. Alt dolapları açmak için enteresan hareketler yapıyorum. Genellikle İmge'nin babası bana yardım ediyor o konularda. O olmasa ne yapardım bilmiyorum. O benim bitanecik aşkım...ama klasmanda gerilemesi kaçınılmaz İmge'yi düşününce :))))) Yine de "Sel gider kum kalır" atasözünü her zaman aklımda tutup bunun geçici bir durum olduğunu ekleyerek bağlıyorum bugün :)

Arada sırada İmge'nin babasına oryantasyon eğitimleri vermeyi de ihmal etmiyorum şu sıra
lar...farklı sitelerden doğum ve ilgili konularda derlediğim linkleri mail adresine atıyorum ki sonra vakit saat geldiğinde panik olmasın. Sırasıyla neler olacağını bilsin. Bu konularda çok istekli bir öğrenci olduğunu söyleyemem. Sanırım bütün bu doğum işleri ve işin içine dahil olan riskler onu çok korkuttuğu için mümkün olduğunca ertelemek istiyor bu düşünceleri. Ama kaçış yok, zaman daralıyor. Her konuda olduğu gibi bunda da ona çok güveniyorum ve yanımda olmasını istiyorum. Olabilmesi için de bilgi sahibi olması gerekiyor ama! Dün youtube'dan bazı vbac videoları buldum ve birlikte izlememiz için ısrar ettim. Beni kırmadı, isteksiz olsa da tamam dedi. Aksi gibi benim onun için seçtiğim "light" doğum videolarının hiç biri açılmadı. Ben de rasgele bazı videoları açtım ve gel gör ki pek "light" olanları denk gelmedi. En son bir daha böyle vahşet görüntüleri izlemek istemediğini söyleyerek kaçtı. Aslında....

...ben de çok korkuyorum doğumu düşündükç
e. Evet biliyorum her şey olması gerektiği gibi olacak ama insan ister istemez olumlu şeylerden çok risklere odaklanıyor. Kaybedeceğin şeyler o kadar değerli ki... Öncelikle bebeğime bir şey olacak diye aklım çıkıyor. Ondan sonra da kendimle ilgili olan riskler...Tabii ki ölmek istemiyorum ama ölümle ilgili beni en çok üzen artık sevdiklerimi görmemek olurdu. Neyse, bu kadar risk konuşması yeter! Her ne kadar bunları düşünerek kendime eziyet etmekten saçma bir zevk alsam da içten içe bebeğimi mutlulukla kucaklayacağımı biliyorum. Bazen onun için bir şeyler almak falan erken bir davranış gibi geliyor ve önce sağ salim doğsun istiyorum ama öte yandan bütün o cicili bicili şeyleri İmge'ye almak her şeyi daha gerçek yapıyor benim için. Bilmiyorum, hamilelik, o duygudan bu duyguya savrulmakmış, bunu bilecek kadar kıdemli hamileyim artık:)
Dün izlediğim bir videoda sezaryen olan bir anne doğum yapıyordu ve hemşire de bebeği alıp ameliyathanenin bir köşesinde rutin bebek muayenesini yapıyordu. Bebek acı acı ağlıyordu dudaklarını büzerek...Ben de ağlamaya başladım, bebek neden annesinden ayrı diye...:) İşte hayat bu sıralar böyle akıyor benim için...

İmge'nin babası için bir sınav hazırlıyorum, doğumdan önce sınava girecek. Aklıma gelen bazı sorular şöyle:

1- Doğum kaç evreden oluşur?
2- Mekonyum nedir?
3- Suni sancı nedir?
4- Epidural nedir?

vs vs vs :)

Hiç yorum yok: