11 Aralık 2009 Cuma

Olmalı mı olmamalı mı......Yoksa hiç doğurmamalı mı..

Bugün İmge'nin babası ile doktorlarla görüşmeye gittik. Ben daha önceden pek çok doktorla görüşme ayarlamıştım ve önümüzde uzun bir görüşme maratonu vardı. Ama tur hiç de sandığımız gibi uzun sürmedi. Daha görüştüğümüz birinci doktorda karar kılınca tur da kısa sürdü. İlk gittiğimiz doktor da çok cici harika referansları olan bir doktordu ama ben gördüm ki bu doktor işi tamamen kişisel tercihlere dayanıyor. En önemlisi güven duymak. Kendi canını ve de minik canını emanet ettiğin kişiye hiç sorgusuz güvenmen gerekiyor, bu da bir çeşit tarz uyumu gerektiriyor. Secondguess etmeyeceksin yani doktorunun kararını. Normal doğum konusundaki görüşlerimi buradan aylardır yazıp çiziyorum ve bu konuda çok istekliyim sonuna kadar da destekliyorum ama bugünkü doktor görüşmesinden sonra vazgeçtim. Normal doğuma inanmamaktan değil ama kendim ve kızım için göze alamayacağım bir risk olduğuna karar verdiğimden vazgeçtim.
Haluk bey, uzun zamandır tanıdığım bir doktor... Bu konuyu desteklemeyeceğini de biliyordum ve bile bile gidip görüştüm ve saydığı riskler göze alınamayac gibi geldi bana...Yukarıda da yazdığım gibi güvenilir bir doktor. Zaten bu süreçte iki tane "güvenilir bulduğum doktorum oldu. Biri Zeki
bey biri de Haluk bey. Her ikisi de aynı şeyi söyleyince artık direncim kırıldı ve sezaryene evet dedim. Biraz kendimi davama ihanet etmiş gibi hissediyor muyum? Evet! Ama riske ettiğim şeyler benim için çok değerli. hayırlısı olsun. Bu davayı desteklemekten vazgeçecek miyim? hayır. farkındalık yaratmak ve normal doğumun faydaları konusunda arkadaşlarımı uyarmak hala kendimi sorumlu hissettiğim bir şey ama bu risk konusu ve bana yaşattığı stresle baş edemedim gerçekten de...hastanemiz de değişti tabii doktorumuz değişince... Bayındır hastanesine transfer olduk. Bugün gidip gezdim, gayet güzel göründü bana.

Şimdi tek konu bebeimizin doğum tarihi. Ya bir insanın her şeyi mi uc ucuna denk gelir! Takvime göre kızımızı 4 Ocak'ta bekliyoruz. Sezaryende ise bebekleri daha erken almak istiyor doktorlar. Bu rutin bir uygulama ne yazık ki ama bizim durumumuzdaki sorun, bebeğin 2009 ya da 2010 doğumlu olup olmayacağı...Doktorumuz en geç 28 Aralık en erken 22 Aralık diyor. Filiz teyzesi Ada ile aynı gün olmasın diyor (Ada 23 Aralık), Burcu teyzesi haftasonu olsun ben de geleyim diyor. Ben ise inat ve ısrarla kızım ne zaman gelmek istiyorsa o zaman olsun diyorum. Her kafadan bir ses yani...Bakalım ne olacak son durum. Şimdilik 26 Aralık tarihinde doktorumuzu göreceğiz ve muayene sonucuna göre karar verilecek. İmge'ciğim sen ne zaman doğmak istiyorsun? Kimse sana sormuyor ama aslında ne yapacağın hiç belli olmaz değil mi?
:)

8 Aralık 2009 Salı

VBAC ya da SSVD

Gelelim şu looooong dreaded konuya...
Öncelikle şunu yazmalıyım: bu yazacağım konu tamamen kamu yararına ve anne adaylarını bilgilendirmek amaçlı yazılacaktır. İçinde kendim ve İmge ile ilgili bazı bilgiler olsa da aslında tamamen teknik bir konu. Normal doğum düşünmeyenlerin zaten okumalarına bile gerek yok. Konu ilginizi çekiyorsa ve hatta bütün
bu hamilelik ve doğum konularına daha sağduyulu yaklaşmak isterseniz lütfen bakınız çevirisini yaptığım kitap: Gebelik (Delta Yayınları). Kitabın orjinal adı "The Commonsense Aproach to Pregnancy". Havamı da atarım işte böyle. Hamileyken bile hamileliğin kompedanı gurusu olmayacaksam ne anladım ben bu işten :ppppp

Neyse, oğlum E
kin doğduğunda ben 22 yaşında- şimdi düşününce - daha ergenlikten yeni çıkmış fazlaca genç bir anneydim. O zamanki doktorum hiç bir neden olmadığı halde bana sezaryen önerdiği için hiç sorgulamadan, anlamadan dinlemeden durup dururken ameliyat oldum. Üstelik Ekin sadece 2800 gr. doğdu ve sezaryen de başıma gelen en kötü şeyler arasında sayabileceğim çok kötü bir deneyim oldu benim için. Elbette Ekin'i görmek, onu kucaklamak tarif edilemez bir duyguydu, başıma gelen en güzel şeydi Ekin, belki de o korkunç ameliyat deneyimini kabul edilebilir kılan tek şey onun sağlıkla dünyaya gelmesiydi....ama benim sözünü ettiğim şey o değil. Ameliyattan sonra ayılmam çok uzun zaman aldı, ilk gece kabus gibi geçti, kıpırdayamıyordum, bebeğimi emziremiyordum, ilaçların etkisiyle etrafımda olan bitenin de ne kadar farkındaydım hatırlayamıyorum. Bırak hareket etmeyi, yürümeyi, bebekle ilgilenmeyi, yatağımdan kendi kendime doğrulamadığım için annem yatağın arka kısmını kaldırıyordu ve ben o şekilde yarı oturur hale gelerek bebeği emzirebiliyordum. Tam bir kabus! Her anlamda yatağa çivilenmiştim ve o güzel duygulardan eser yoktu. Beni daha da üzen, çok geç ayıldığım için Ekin'i en son görenin ben olmuş olmamdı. yaklaşık 1.5 saat sonra ben nihayet odaya getirildiğimde, oğlum herkesin kucağında hoplatılmıştı bile...Bana bir bakışı vardı ki, hayatımın sonuna kadar asla ama asla unutmam mümkün değil. Bana o elma kadar kafası ve kaşık kadar suratını dönüp kaşlarını çatarak, "Ben doğdum, sen nerelerdesin!" der gibi öyle bir baktı ki... içimi delmişti o minik insanın bakışları. İşte oğlumla ik tanışmamız, ilk bakışmamız ne yazık ki böyle oldu. Oğlumun karakteri daha o zamandan belliymiş :P Şimdi de köşeye sıkıştımı hemen "Senin suçun!" diyip çıkıyor eşek sıpası! :) Sanırım o zaman, tam o an belki de bilinçdışı karar verdim, eğer bir gün bir çocuğum daha olursa, onu asla yalnız bırakmamaya! O an bir başka çocuk düşüncesi aklımdan geçmiş olamaz gerçi, o ruh halinde ve ortamda...belki de daha sonra karar verdim, bilmiyorum...

Şimdi gelelim VBAC ve SSVD kelimelerinin anlamına. VBAC- Vaginal Birth After Caeserian; SSVD - Sezayen Sonrası Vajinal Doğum anlamına geliyor. Özellikle Amerika'da çok desteklenmeye başlandı son zamanlarda. Ama en yaygın olarak Almanya'da yapılıyormuş, neden bilmiyorum ama hiç şaşırmadım. Almanların ilginç insanlar olduğunu düşünmüşümdür hep zaten. www.ican.org sitesinden de farkındalık ve bilgilendirme çalışmaları yapılıyor. Hatta bir ara bu site yetkilileriyle yazışıp Türkiye'de bir farkındalık çalışması yapmak isterlerse çeviri vb. konularda destek olmak istediğimi bile yazdım. Aslında çok ilgilendiler ama ben sonra zamansızlıktan işin peşini bıraktım ne yazık ki. Bu arada Türkiye'de de SSVD kısaltması ile yavaş yavaş gündeme gelmeye başladı bu konu. Pek bileni, destekleyeni olmasa da... Yahoogroups'da bir mail grubu var. ssvd@yahoogroups.com adresinden bu yürekli insanlara ulaşmak mümkün. Bugün oraya üye oldum. Sanırım 2007'de kurulmuş bir grup. Hepsini tebrik ediyorum.
Bu arada WHO - Dünya sağlık örgütü de herhangi bir sağlık gerekçesi olmadan isteğe bağlı - elektif-
sezaryen oranının tüm dünyada çok tehlikeli biçimde arttığına ilişkin bir rapor yayınlamış durumda. Zaten benim yukarıda da anlattığım pek çok nedenden ötürü alt yapım da hazır olduğundan VBAC fikri bana çok sıcak geldi ve sanırım 20. haftamdan itibaren de bu konuda epeyce okuyup araştırma yaptım. Bir kere searyen olduysan bundan sonraki tüm bebeklerini de ameliyatla aldırmalısın fikri bana çok manasız geliyor. Tabii doktorlar en küçük bir riski dahi bizim adımıza almak istemiyorlar ve zaten kaygılarla dolu olan hamile kadınlara "Ama riskli" dediklerinde akan sular duruyor. Hangimiz bir doktora "rağmen" bir şey yapacak kadar deli olabiliriz ki! Üstelik de hamileyken! Sadece kendi bedeninin değil, bir de minnacık bir can parçasının sorumluluğunu taşırken! İyi de bu doktorların bahsettiği riskin ne kadarlık bir risk olduğunu kim biliyor? Ameliyatın riskinin daha az olduğunu kim garanti edebiliyor? Doktorların gerçekten tek kaygılarının sadece risk faktörü olduğundan, yoksa işin kolayına kaçmadıklarından nasıl bu kadar emin olabiliyoruz. Pek çok konuda bir sürü uzmana danışmadan bir şey yapmazken, kendi hayatımızla ilgili kararları alırken böyle bir kararı bir başka insana - tamam uzman o ama riski alan hala benim- bırakmanın iyi bir fikir olduğundan nasıl emin olabiliyoruz. Ben belki biraz da çevirdiğim yukarıdaki kitabın da etkisiyle, kadınların hem kendi bedenlerinin hem de doğacak bebeklerinin sorumluluğunu almalarının en azından birazını ellerinde tutmalarının doğru olduğuna inanıyorum. Tüm doktorlara asla genelleyemem ama bazı doktorların işin biraz da kolayına kaçtıklarını düşünüyorum. Kızkardeşimin bitanecik yeğenim Duru'yu doğururken yaşadığı şey örneğin... Daha hiç bir doğum sancısı vs. yokken suni sancı verdiler. Henüz doğmak istemeyen bir bebek neden zorla, ilaçla doğurtulur ki! Beklenen tahmini doğum tarihi zaten adı üstünde "tahmini" bir tarih, bunun artı eksi 1 haftası olduğunu herkes biliyor. Hatta istatistiklere bakılacak olursa tam o gün doğan bebeklerin oranı %5'miş. Yani benim dahi bildiğim bu bilgiyi doktorların bilememesine imkan var mi?? (Bebeğin anne karnında strese girmesi, efendim kakasını yapması vb. zorunlu halleri bu yorumun dışında bırakıyorum elbette). 2 gün daha bekleseler belki kendiliğinden olacakken herşey; olay şöyle gelişti. Birkaç saatlik anlamsız bir sancı çekme- çekememe sürecinden sonra bu bebek doğmuyor buyrun sizi sezaryene alalım dendi; ve anlamsız bir ameliyatla doğum süreci daha yaşandı. Çok şükür şu anda ikisi de sağlıklı ve hiç bir sorun yok ama kızkardeşim bir bebek daha düşündüğünde o da bu zor seçimle karşı karşıya kalacak. Muhtemelen ona da doktoru son derece ciddi bir ifadeyle rahim yırtılmasından, bebek ölümlerinden, "risk"lerden söz edecek. Hangi risk? Daha en başından sürece anlamsız müdahalelerinde doğan risk! Elbette online alemde naçizane işgal ettiğim bu mütevazi köşemden baş tacımız hekimlere dil uzatıyor değilim, onların bilgi ve deneyimlerine sonsuz saygım var. Ama karar sürecine annenin de katılması gerektiği konusunda sonuna kadar tartışırım. Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım :) Kaldı ki bu VBAC konusunda hekimler de ikiye ayrılmış durumdalar. Destekleyen var desteklemeyen var arada olanlar var. Demek ki hala tartışmalı bir konu ve ne destekleyenler "kesinlikle zararsız" ne de desteklemeyenler "kesinlikle zararlı" diyemezler şu aşamada.
Türkiye'de bu konu daha da az bilinen bir konu ne yazık ki. geçen gün gittiğim doğum eğitiminde hemşire "hastanemizdeki doğumların %80'i sezaryen, 20'si normal doğum" dediğinde gerçekten dehşete düştüm. Bavulumu toplarken yaşadığım dehşet işte buydu, geçen gün yazmıştım sanırım. Bu rakamlarda bana fena halde ters gelen bir şey var.

Benim durumuma gelince, şu ana kadar hala beni normal doğum denememde destekleyecek bir doktor bulabilmiş değilim. Ama pes etmiş de değilim. İmge'nin babası bu Cuma günü gelecek. O zaman onunla 3 farklı doktora gideceğiz, fikir danışacağız. Çünkü bu birlik
te çıkmamız gereken bir yol, beraber almamız gereken bir karar. O da tabii ki çok endişeli. Eminim keşke daha az bilmiş bir karım olsaydı diyordur içinden! :) Bir yandan benim kararıma saygı duyuyor biliyorum ama bir yandan da gereksiz bir risk almak istemiyor ki çok haklı. Beni dinlemesi, hemen itiraz etmemesi bile büyük destek. Doktorlara da birlikte gideceğiz, ondan daha fazla ne isteyebilirim ki! Bu konu yüzünden günlerdir çok huzursuzum. Karar vermek, doğurmaktan zor olacak gibi.... Elbette kızımı da kendimi de tehlikeye atmak istemem. Normal doğum denerken bir komplikasyon oluşabilir yine sezaryen olabilirim, bunların hepsine hazırlıklıyım ve gelişmesi durumunda da şuursuzca inat edecek değilim. Ama daha denemeden, anlayıp dinlemeden bana "Se-zar-yen" demesinler ne olur! :)

Son not: Binlerce yıldır bütün hemcinslerimin başarıyla becerdikleri bir şey için, bugün bu kadar mücadele etmek zorunda kalıyor olmak bana çok tuhaf geliyor. Sonuçta evde doğurayım demiyorum ki ben de, güvenli bir hastane ortamında doğurayım diyorum. Olursa bir şey yine müdahale edersiniz kardeşim, yine keser biçersiniz. ne kadar meraklıymışsınız neştere...! Bu isteğim de gayet tabii değil mi Allah aşkına! (Son cümle reklamlardaki Hakkı Devrim tonlamasıyla okunsun lütfen) :)

7 Aralık 2009 Pazartesi

Ode to my family

Evet biliyorum yine uzunca bir ara verdim ama bu süre içinde olayların hızı beni de İmge'yi de biraz aştığı için ancak kendimize gelebildik. Öncelikle Ankara'ya bayramda gelince haliyle bir kaç gün zaten çok yoğun geçti. Herkesi çok özlemiştim. Ama itiraf etmeliyim ki, burası bana çok hektik geldi. Meğer insan küçük şehirlerdeki rutine ne kadar da kolay alışıyormuş. Şikayet etsem de güzellikleri yok değil öyle bir yaşantının da...Buraya geldim geleli uykularım da garipleşti. Evin gece bekçisi benim. Her gece en az 4-5 kere lavaboyu kullanmak bir yana ya gündüzleri uyku bastırıyor ve uyuyorum ya geceleri baykuş misali oturuyorum. Şu anda saat 01.45 mesela. Kendi kendime bu günleri çok arayacaksın diyorum ama nafile!

En güzeli tabii oğluma kavuşmak oldu. Ekin çok yadırgamadı karnımın büyüklüğünü. Gerçi onu günler önceden o kadar hazırlamıştım ki, çocukcağız dev anası gibi falan bir şey canlandırmış olmalı gözünde. Sonra beni böyle derli toplu görünce normal buldu tabii. Okuluna gitmeye devam ediyor ve haftasonları geliyor ben de düzenini bozmak istemediğimden bir şey demiyorum.

İmge son zamanlarda hiç olmadığı kadar hareketli. Bunun nedeni artık su oranı azaldığı için hareketlerinin daha kuvvetli hissedilmesiymiş. Bir teoriye göre tabii. Bilmiyorum ama hareket etmesi harika! 2 gün önce hareket etmiyor diye panikleyip kalkıp doktora gittim. Buraya çok yakın bir polikliniğe... tabii hemen dikkate alıp beni NST'ye bağladılar (bilmeyenler için not - karnımın üzerine bir elektrod yerleştirdiler ve bebeğin kalp atışlarını saydılar. Aynı zamanda kağıda dökümünü de aldılar. Doğum yaklaşınca sık sık NST'ye bağlanacağım. Doğum sırasında da sürekli olarak bebeğin kalp atışları izlenecek.). Neyse, NST'den önce doktor ultrasonda da bakmak istedi ve ben uzanır uzanmaz İmge hanım efendi tekmelemeye başlamasın mı! Rezil oldum tabii doktora. Salak olduğumu falan düşünmüş olmalı ama kimin umrundaki! İmge'nin içeride sıkıntıda olmasındansa bin kere salak olmayı tercih ederim :)

Buraya gelince annem ve kızkardeşlerim İmge için hazırladıkları bütün giysileri, bebek malzemelerini önüme yığıp al tek tek kendin gözden geçir ve rahatla dediler. Ben de öyle yaptım. Kızımın eşyalarını anneannesi zaten yıkamış ben gelmeden önce ben de geçenlerde hepsini bir güzel ütüledim. Ve evet artık rahatladım: Kızım çıplak kalmayacak. Hatta bu yaz, ve gelecek kış ve daha sonrak yaz giyecekleri bile şimdiden hazır. Kızımın valizinde neler olacağı tamam ama daha tam hazır değil. Ha bu arada nihayet daha önce sözünü ettiğim mobilyalarımız geldi. Babası bu haftasonu teslim aldı hepsini ve sanırım önümüzdeki hafta hepsini monte edecek. E biraz da o nesting yapsın, kızının odasını hazırlasın di mi ama :) Bugün de nihayet garip duygularla kendi valizimi hazırladım. Biraz heyecan ama daha çok dehşetle... neden dehşete düştüğümü bir sonraki yazımda yazacağım. Çok uzun bir hikaye o konu çünkü...

5 Aralık Cumartesi (dün) Mesa hastanesinde doğum süreci eğitimine katıldım. İçinde eğitim geçen her şeye atlarım ya ben. Amanın eğitim var diye koşa koşa gittim:P Ama gerçekten de çok güzel ve faydalı oldu. Sertifika bile verdiler katıldığımız için, gerçi adımı yanlış yazmışlar ama önemli değil. Önce
anestezi uzmanı gelip epidural ve spinal anesteziyi anlattı, sonra hemşire gelip yatış işlemleri ve adım adım hastanede neler olaağını anlattı ki, bence bu da çok önemliydi. İnsan başına ne geleceğini bilmek istiyor (yes I am a control freak) :) Sonra diyetisyen gelip beslenme anlattı en son da fizyoterapist gelip egzersizleri anlattı. Gerçekten süper organize edilmiş çok iyi bir eğitimdi, çok memnun kaldım. Anestezi ile ilgili kısımda ya stresten ya da bilmiyorum neden tansiyonum düştü 9/5 ; tuzlu ayran vs. devam ettim. O kadar sürükleyici bir konuydu yani...:)

Aynı gün Ekin, Burcu ve ben sinemaya da gittik. Uzun zamandır gitmemiştim, çok iyi geldi. Götürüyoruz bakalım naçoları, mısırları; bakalım sonum nasıl olacak. Zaten uzunca bir zaman da gidemeyeceğim için kendimi hazırlamış oluyorum işte sosyal hayattan kopmaya. Ailemle olmak güven veriyor ama İmge'nin babasını çok özledim. Bu haftasonu gelecek o da. Başka bir doktordan da randevu aldım, birlikte gidip her 2 doktorla da konuşacağız, çünkü daha sonrasında önemli bir karar vermemiz gerekiyor. Dediğim gibi bu konuyu daha sonra gün içinde yazacağım, biraz çetrefil bir konu çünkü... Konunun durup dururken çetrefileşmesi de beni ayrıca bir geriyor ya neyse. inşallah ben doktorların çetrefilleştiremediklerinden olurum :))))