30 Aralık 2009 Çarşamba

L'Internationale

Evet Enternasyonal marşına kadar ekledim buraya şarkı olarak ama sebebi var: Ne zaman NST'ye bağlasalar beni, kızımın kalbi aynen 4 nala koşan atların sesini çağrıştırıyor. O ses de bana Enternasyonal marşını çağrıştırıyor ne yapabilirim. Hatta geçenlerde sessiz sedasız uzanmış kızımın kalp atışlarını dinlerken (-ki 20 dakikalık meditasyon ayini gibi oluyor o anlar...) o fon müziği eşliğinde Nazım'ın dizeleri geldi aklıma "Dört nala gelip uzak Asya'dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan, bu memleket bizim..." Kaç bebeğin annesi NST'de Nazım'dan şiir düşünüyordur, İmge hanım alışsın egsantrik bir anne fikrine şimdiden- eğer zaten çoktan hazırlamadıysa kendini - bu kadın biraz deli galiba- şeklinde :)

Kızımın babası geldi, birlikte beklemeye başladık. Heyecanlı bir şey beklemek özellikle de tarih belli değilse... Evet, gemimizin rotasını ben kaptan yine Mesa hastanesine ve başka bir d
oktora çevirdim. Deli miyim? Hayır değilim bence...Sadece içime sinmeyen doktorlarla yapamıyorum, kendimi ikna etmeye çok çalıştım ama nafile...sonunda 1 ayda 3. doktora giderek doğru kişiyi buldum. Şu ana kadar gittiğim doktorlar da harika referansları olan son derece iyi doktorlardı ama bende hep "something is not right" duygusu uyandırmışlardı. Hatta buraya da yazmıştım. Son gittiğim doktor 28 Aralık için gün vermişti, sezaryenle alacaktı kızımı. Yani buna göre kızım dün doğmuş olacaktı, bugün 2 günlük bebek olacaktı ve biz her yıl 28 Aralık'ı onun doğumgünü olarak kutlayacaktık. Şimdi çok tuhaf geliyor düşününce...Kızım hala doğmadı ve halinden de mutlu belli ki.Doğumgününü doğanın ya da bebeğimin değil de bir doktorun belirlememiş olmasına seviniyorum. Kızıma doğmak istediği günü kendi seçme hakkı ve şansı veriyorum ve bence bu büyük bir armağan onun için...hele ki de %80 doğumların randevulu gerçekleştiği günümüzde... Sonuç olarak bekliyoruz hepimiz. İlk 1-2 gün babası ben gece her uyandığımda -ki en az beş altı kere uyanıyorum "vakit geldi mi" diye uyanıyordu, şimdi o da kanıksadı, her uyandığımda kalkmıyor. Yalancı çoban hikayesine dönmesin de bu iş! :)

Gelelim en en çok güzel habere: Yeni doktorum Ebru hanım, sadece günü seçmeyi kızıma bırakmakla kalmadı, normal doğum da deneyeceğiz. Tabii ki şartları var, risk gördüğü an istikamet: ameliyathane! Hiç sorun değil benim için ama...en azından deneyeceğimizi biliyorum ve doktoruma bu kez çok güveniyorum.-I mean it - Diğerlerinde aslında o kadar da güvenememiştim, şimdi itiraf etmekte sakınca yok :))) Takvime göre 6 ocak dedi Ebru hanım, bir hafta da bekleme hakkı tanıdı oldu
mu 13 Ocak! Ohooooo, bana bir rehavet geldi tabii anlatamam. Ama 13'üne kadar İmge hanım gelmezse artık alacağız, ona da bir şey diyecek değilim :)

Günlerim bekleyerek, ara sıra arkadaşlarımı görerek, kızkardeşlerimle vakit geçirerek, örgü örerek falan geçiyor...Arka planda bir "tik tak" sesi hep var ama bakalım ne zaman çalacak saat benim için....hayırlısı diyorum :)) Sağda geçenlerde İmge'nin teyzesinde upwords oynarken çekilen bir resmimiz var. Başka türlü vakit geçmiyor vallahi ne yapalım :)

Bu haftasonu Mesa'da normal doğum eğitimine gittik. Süperdi. Babaların da katılması zorunlu, slaytlarla anlattılar doğum olayını sonra masaj teknikleri, nefes alma teknikleri öğrettiler. Çok başarılıydı, o derece ki kızımın babası artık benimle doğum odasına gelmeye karar verdi. Çok sevindim tabii. Onun yanımda olması bana büyük cesaret verecek. Kendimi
Amerika'da hissettim:) Hani şu Lamaze kursları falan oluyor ya filmlerde görüyoruz. Kızım İmge vallahi her şeyin pek asortik oldu, sen de pembe payetli bir tulumla falan doğarsan hiç şaşırmayacağım:))) Biz tabii yine hemşireleri deli ettik sorularımızla...efendim bir komplikasyon olursa ameliyathaneye kaç dakikada iniliyor vs vs? :) Ama bu çok önemli bir bilgi bizim için çünkü benim komplikasyon riskim daha fazla ve en fazla 4 dakika içinde müdahale edilmesi gerekiyor. Neyse ki 2 dakikada inilebiliyormuş. Derin bir nefes aldık tabii. Solda müstakbel hastanemde eğitim sonrası çekilen resmim var. Sertifika bile verdiler yine, çok darda kalırsam sanırım birini doğurtabilirim :)))

Kızımızı bekliyoruz....




24 Aralık 2009 Perşembe

Sana bin can feda,seven ne yapmaz....

Esin Engin'in çok cici bir şarkısı bu....Kızımla bunu dinledik bir kaç kez bugün...özlemişim... Yarın öğlen inşallah kızımın babası geliyor, beraber beklemeye başlayacağız. Beni oldukça rahatlatır onun gelişi...ama onu iyice bunaltacak bir süreç bu aynı zamanda çünkü son bir aydır o işine gücüne devam ediyordu, dikkatini dağıtan bir sürü şey oluyordu çevresinde. Şimdi o da sadece doğuma odaklı yaşamaya başlayacak...Gelmesine çok seviniyorum çünkü o gelmeden bir şey olacak diye çok korkyordum- gerçi hala 15 saat var gelmesine...15 saatte neler olur neler, dilimi ısırayım...Kızım artık yandaki resimdeki gibi, bazen onu sıkıştırmaktan korkuyorum ama ne yapabilirim ki, oturmak, kalkmak, uyumak...ne yapsan yer açamıyorsun. Hele başının artık yerleştiğini düşününce fena oluyorum. Beni tek rahatlatan şey hareketleri...o zaman rahatlıyorum işte :)

Yine içim rahat etmedi, tuttum başka bir doktordan randevu aldım. Bu kez VBAC (ssvd) konusunda istekli ve daha önce bunu yaptırmış olan Ebru hanım...Cumartesi günü gidip onunla konuşacağım ve artık nihayet, inşallah umuyorum ki kararımı vereceğim, yoksa İmge zaten benim kararımı falan dinlemeyecek. 39. haftanın içindeyim artık şakası yok bu işin :) Eğer ben de kızımı biliyorsam babasını beklemiştir o zaten. Babası gelince tutar hemen pat diye doğmaya kalkar :) Ebru hanımın VBAC yaptırması da sanırım bir elin 5 parmağını geçmemiştir ama olsun olabiliyor demek ki. Ha diyelim ki bir şeyler ters gitti sezaryen (Ekin'in deyimiyle sezercik) oldum, o zamanda Ebru hanımın beni kandırmadığını bilirim en azından. Kimse kusura bakmasın ama doktorlara güvenim bu konuda koooskocaman bir sıfır!!!!


Bugün fıstığım Ada geldi, İmge'yi sevdi, ona Fransızca 1den 10a kadar saymayı öğretiyor Ada ablası. Her geldiğinde karnıma eğilip başlıyor an - dö- tua diye saymaya. Bu rakamlar elbette böyle yazılmıyordur ve eminim çok komik durdular şimdi ama walla hiiiç internetten aratıp da yazacak falan halim yok benim. Kitap okuyamıyorum kaldı ki Fransızca heceleyeyim. Konsantrasyon sıfırın altında... Tek yaptığım facebook'da çiftçilik yapmak ve kafe işletmek :pppp İmge doğunca nasılsa bunlar hayatımdan tamamen yok olup gidecek, fırsatım varken yapayım bari :)

Uyku kardeşim ver elini...

Minik kurbağa minik kurbağa kuyruğun nerede... diye ninni söyleyesim var benim ama İmge'nin dinleyesi yok anlaşılan ki tık yok hanımefendide... Gerçi o benim aceleciliğim, kzım bugüne bugün daha 38 haftayı yeni bitirdi. 38-40 hafta arası normal yani ama biz o döneme daha yeni girdik. Evet teknik olarak artık any time now ama sanırım İmge'nin bundan haberi yok. Ara ara gizlice fısıldıyorum ona, kızım bak sen bu ara kendiliğinden gelmezsen bu doktor amca ve de teyzeler zorla çekip seni çıkaracak seni diyorum ama bir bildiği var heralde kızımın... Şu anda saat gece 01.13 yine uykusuzum...aslında çoktan yatmıştım ama uyku nerdeeee....Fikret Kızılok gibi mırıldanıyorum işte ben de uyku kardeşim ver elini diye...

Bir türlü sezaryen ile barışamadım, ne takıntılı bir insanmışım ben yahu...Hala son anda bir şeyler olur, bir mucize olur diye beklemekteyim. Allah bana akıl fikir versin. Bu yaştan sonra verir mi bilinmez ama elde olanla yetinmek zorundayım galiba :)

Bugün öğrendiğime göre özel hastanelerin bazıları ameliyathanede istediğin müziğin çalmasına izin veriyorlarmış. Akşamdan beri düşünüyorum benimki izin veriyorsa acaba ne dinlesem o esnada diye...Aklıma Kanal E2'nin jeneriğinden başka bir şey gelmedi: "Born to be Wild" :pppppp Biraz daha düşüneyim en iyisi ben...

Kızım artık alabildiği kiloyu almış durumda...ve boyu bir pırasa kadar (son haftalarda sebze benzetmelerinin iyice saçmaladığını yazmıştım zaten). Artık ellerini güçlü bir şekilde yumruk yapabiliyor - bu bir hayatta kalma refleksiymiş...Doğumda anne ölürse bebek belki hayatta kalabilir diye kavrama, yere basma, yüzme vb. refleksleri var çocukların. Çoğu refleks bir süre sonra kayboluyor. Şu insanoğlunun hayatta kalma güdüsü inanaılmaz. Kızımın tüm organları artık dışarıdaki dünyaya uyum sağlayacak kadar gelişmiş durumda. Doğduğunda ne büyük bir şok yaşayacak hepsi bir bilseler! Özellikle de akciğerler! Ha bu arada normal doğumun bir faydası da doğum kanalından geçerken, sıkışma sayesinde bebeğin akciğerlerindeki suyun boşalmasıymış. Oysa sezaryen de bu su kalıyor ve bebeğin fazladan oksijen takviyesine ihtiyacı oluyor. Neyse efendim, bu bahsi kapatalım...

Kızımın göz rengini de çok merak ediyorum. 9 aya kadar sabitlenmiyor bebeklerin göz rengi çünkü gözün iris tabakasındaki renk pigmentleri 9 ayda ancak sabitleniyormuş. Az çok belli olur sanırım yine de...

Son olarak, kızımın yeleğini 2 günde ördüm ve bitirdim. Hatta hastaneye o yeleği götüreceğim. Resmi eklerim bir ara...

20 Aralık 2009 Pazar

Jingle Bells Jingle Bells...



desem...acaba yılbaşı havasına girer miyim?
Eve hapisim diye yazıp duruyorum ama aslında o kadar da vahim değil durumum. Geçenlerde arkadaşlarımla görüştük sevgili Eser'ciğimin evinde... Ne kadar güzel bir gün oldu. Neler yaşadık neler birlikte biz onlarla. Sırayla evlilikler, doğumlar ve bazen de acılar yaşadık ama hep beraberdik. İşte benim güzel arkadaşlarım sağda...

Bugün de sevgili yeğenim Ada'cığımın doğumgününü kutladık. Bu yıl okula başladı Ada ve o nedenle sınıf arkadaşlarını da davet etmiştik doğumgününe... Armada'da Magicland'de kutladık doğumgününü... Onlar çılgınlar gibi eğlendi tabii ama biz büyükler biraz gürültüden muzdarip olduk. Olsun, önemli olan eğlenmeleri....İşte kuzum Ada'cığım ve artık gün sayan teyzesi...ne kadar şirin pamuk prensesim benim :) Armada'nın bulunduğumuz katı tam da Bayındır hastanesine bakıyordu, ara ara gözüm takılmadı değil hani hastaneye...Bu hastane işleri vs. beni aslında çok ciddi geriyor. Zaten günün sonunda Ekin'le eften püften bir şey için tartışıp biraz ağladım. Sanırım biraz gözyaşı dökmeye ihtiyacım vardı bir bahane yarattım ben de...

Okuduğuma göre epiduralde şöyle bir uygulama da mümkün; bebek çıktıktan sonra dikiş nakış:pppp işleri sırasında uyutulabiliyormuşsun. Ben de bunu rica edeceğim anestezistimden mümkünse. Önemli olan kızımın sağ salim olduğunu görmek benim için sonra yarım saatliğine uyusam da olur, hatta daha bile iyi olur.Hala içime sinmiyor bu sezaryen olayı ama artık buna kafa yormaktan sıkıldım. Kendime bu güzel süreci zehir ettiğimi de fark ettim .O nedenle konuşmayacağım --- diyorum ama çenem durmuyor ki :pppp. Bütün kadın doğum doktorları ellerinde neşter sanki sözleşmiş gibi hamile kadınları kovalamakta gibi geliyor bana. E insanın olaya ilişkin algısı bu olursa stresli olmaz mı??? Olur!!!!

Neyse, daha tatlı konulara geleyim... Kızımın hastane odasının ka
pısı için süs yaptım bu hafta bir de...Hiç fena olmadı. Biraz fazla süslü oldu sanki ama olsun...babası muhtemelen nazar boncuğu eksik diyecek ama onu da o gelince birlikte alırız artık. Bugün de artık nihayet kızıma bir tane pembe yelek başlayacağım. Yeter artık şekerdi, süstü, püstü canım. İnsan bir tane de yelek örmez mi çocuğuna :))))) Bir tane de son halimden resim ekliyorum aşağıya. İmge ve ben 38 haftalık olduk artık. Sadece 12 kilo aldım ve kendimden gayet memnunum. İnsanlar da çok az kilo aldığımı derli toplu durduğumu söylüyorlar seviniyorum. İçimdeki şeytan fısıldıyor tabii arada, sakın kilosu düşük olmasın kızının diye ama kararlıyım ben bu şeytanları hiiiiç dinlemeyeceğim artık. Hele ki ameliyat günü asssssssla :) Resme bakınca yüzümün gözümün ne kadar şiştiğini gördüm. Aslında çok fazla ödem olmadı bende ama demek ki yine de şiş oluyor insan. Bu resimde sanki sabah yeni uyanmışım gibi çıkmışım.














17 Aralık 2009 Perşembe

Duma dum, duma dum...

Ben de artık hafiften durdum :) Evet, kuluçkadaki tavuklar gibi deli deli bakmaya başladı gözlerim... Günler birbirinin kopyası gibi...Hava çok soğuk olduğundan, ayazdı gripti derken eve hapisim. Zaten çıkmak istesem de zor çünkü araba kullanamıyorum. Teşebbüs emedim gerçi ama direksiyona ulaşabileceğimden şüphem var :) E, her nazımı çeken bitanecik kocam da yanımda olmadığına göre bi tarafımı kırıp oturmaktayım. İyice asosyalleştim, beni arayanlara bile 2 gün sonra falan ancak dönüyorum, zamanın ağır akışından olmalı...

Yarın rutin kontrolüm var buradaki poliklinikte...Aslında kendi doktorum böyle bir gereksinim duymadı ama burada doğumevinin polikliniği var hani geçen hafta İmge hareket etmiyor diye apar topar gittiğim yer...Bir kere gidince takip programına alıyorlar gebeleri. Rutin muayene ve NST için. Ben de gidiyorum işte. Hoşuma gidiyor İmge'nin güm güm atan kalbini dinlemek...İçim rahatlıyor.

İmge artık daha seyrek ama daha güçlü hareket ediyor. Sık sık hıçkırıyor ve bunlar o kadar güçlü hareketler ki elimi karnıma falan koymaya gerek yok, dışarıdan çok rahat görülebiliyor. Hatta bazı hareketleri karnımı ciddi ciddi sarsıyor. Sağa sola sallanıyorum. Merakla bekliyorum kızımı, zaman gerçekten çok yavaş akıyor...Onu çok merak ediyorum.

Dün kuzenim doğum yaptı. Spinal anestezi ve sezaryen ile 3700 gr Zeynep aramıza katıldı. Ben de daha gidip göremedim ama hastanede bir gece yattılar ve bu akşam evlerine çıktılar bile. Zeynep bu akşam kendi yatağında mışıl mışıl uyuyacak. Kuzenim çok mutlu. Darısı başıma... Geçtiğimiz Pazartesi günü yine doktora TİK'im
vardı. Çok güzel geçti ve artık hocalarım beni nihayet azat ettiler. Gidip doğurmam için izin verdiler :P Artık alışverişler, doktoranın son teknik işleri, şu, bu bitti ve kızım için gerçekten hazırım. Gelsin onunla beraber yazacağız doktora tezimi. Yıllar önce böyle dilemiştim...Yüksek Lisansımda olamamıştı çünkü ve kızım doktoramda gelsin ve birlikte yazalım demiştim. Dualarım kabul oldu ne güzel :)

İmge'ye gelince...artık 37 haftamız bitti. 37.3 günlük oldu kızımız.Şu anda teknik olarak "full term" kabul ediliyor kızım. Akciğer gelişimi tamamen bitti ve doğsa hemen rahatça solunum yapabilecek durumda. Çok kilo almadığım için bazen endişeleniyorum acaba kızım da kilo almadı mı yeterince diye. Abisi 2800 gr. doğduğu için bu konudaki performansımdan çok memnun değilim. Ge
rçi ultrasona bakılırsa 15 gün önce 2300 gr'dı İmge ama ultrasonda hata payı oluyor. Bebeğim artık onu sudan koruyan verniks tabakasından ve tüylerden de kurtuluyor ki biz onu pespembe kucağımıza alabilelim... Babycenter'a göre kızım şu anda swiss chard kadarmış!!!! Ne demekse! Hiç böyle bir sebze gördüğümü hatırlamıyorum. artık sonlara doğru sitede koyacak bir şey bulamadı sanırım. Bunun ne boyu ne ağırlığı kızım kadar olamaz ki...

11 Aralık 2009 Cuma

Olmalı mı olmamalı mı......Yoksa hiç doğurmamalı mı..

Bugün İmge'nin babası ile doktorlarla görüşmeye gittik. Ben daha önceden pek çok doktorla görüşme ayarlamıştım ve önümüzde uzun bir görüşme maratonu vardı. Ama tur hiç de sandığımız gibi uzun sürmedi. Daha görüştüğümüz birinci doktorda karar kılınca tur da kısa sürdü. İlk gittiğimiz doktor da çok cici harika referansları olan bir doktordu ama ben gördüm ki bu doktor işi tamamen kişisel tercihlere dayanıyor. En önemlisi güven duymak. Kendi canını ve de minik canını emanet ettiğin kişiye hiç sorgusuz güvenmen gerekiyor, bu da bir çeşit tarz uyumu gerektiriyor. Secondguess etmeyeceksin yani doktorunun kararını. Normal doğum konusundaki görüşlerimi buradan aylardır yazıp çiziyorum ve bu konuda çok istekliyim sonuna kadar da destekliyorum ama bugünkü doktor görüşmesinden sonra vazgeçtim. Normal doğuma inanmamaktan değil ama kendim ve kızım için göze alamayacağım bir risk olduğuna karar verdiğimden vazgeçtim.
Haluk bey, uzun zamandır tanıdığım bir doktor... Bu konuyu desteklemeyeceğini de biliyordum ve bile bile gidip görüştüm ve saydığı riskler göze alınamayac gibi geldi bana...Yukarıda da yazdığım gibi güvenilir bir doktor. Zaten bu süreçte iki tane "güvenilir bulduğum doktorum oldu. Biri Zeki
bey biri de Haluk bey. Her ikisi de aynı şeyi söyleyince artık direncim kırıldı ve sezaryene evet dedim. Biraz kendimi davama ihanet etmiş gibi hissediyor muyum? Evet! Ama riske ettiğim şeyler benim için çok değerli. hayırlısı olsun. Bu davayı desteklemekten vazgeçecek miyim? hayır. farkındalık yaratmak ve normal doğumun faydaları konusunda arkadaşlarımı uyarmak hala kendimi sorumlu hissettiğim bir şey ama bu risk konusu ve bana yaşattığı stresle baş edemedim gerçekten de...hastanemiz de değişti tabii doktorumuz değişince... Bayındır hastanesine transfer olduk. Bugün gidip gezdim, gayet güzel göründü bana.

Şimdi tek konu bebeimizin doğum tarihi. Ya bir insanın her şeyi mi uc ucuna denk gelir! Takvime göre kızımızı 4 Ocak'ta bekliyoruz. Sezaryende ise bebekleri daha erken almak istiyor doktorlar. Bu rutin bir uygulama ne yazık ki ama bizim durumumuzdaki sorun, bebeğin 2009 ya da 2010 doğumlu olup olmayacağı...Doktorumuz en geç 28 Aralık en erken 22 Aralık diyor. Filiz teyzesi Ada ile aynı gün olmasın diyor (Ada 23 Aralık), Burcu teyzesi haftasonu olsun ben de geleyim diyor. Ben ise inat ve ısrarla kızım ne zaman gelmek istiyorsa o zaman olsun diyorum. Her kafadan bir ses yani...Bakalım ne olacak son durum. Şimdilik 26 Aralık tarihinde doktorumuzu göreceğiz ve muayene sonucuna göre karar verilecek. İmge'ciğim sen ne zaman doğmak istiyorsun? Kimse sana sormuyor ama aslında ne yapacağın hiç belli olmaz değil mi?
:)

8 Aralık 2009 Salı

VBAC ya da SSVD

Gelelim şu looooong dreaded konuya...
Öncelikle şunu yazmalıyım: bu yazacağım konu tamamen kamu yararına ve anne adaylarını bilgilendirmek amaçlı yazılacaktır. İçinde kendim ve İmge ile ilgili bazı bilgiler olsa da aslında tamamen teknik bir konu. Normal doğum düşünmeyenlerin zaten okumalarına bile gerek yok. Konu ilginizi çekiyorsa ve hatta bütün
bu hamilelik ve doğum konularına daha sağduyulu yaklaşmak isterseniz lütfen bakınız çevirisini yaptığım kitap: Gebelik (Delta Yayınları). Kitabın orjinal adı "The Commonsense Aproach to Pregnancy". Havamı da atarım işte böyle. Hamileyken bile hamileliğin kompedanı gurusu olmayacaksam ne anladım ben bu işten :ppppp

Neyse, oğlum E
kin doğduğunda ben 22 yaşında- şimdi düşününce - daha ergenlikten yeni çıkmış fazlaca genç bir anneydim. O zamanki doktorum hiç bir neden olmadığı halde bana sezaryen önerdiği için hiç sorgulamadan, anlamadan dinlemeden durup dururken ameliyat oldum. Üstelik Ekin sadece 2800 gr. doğdu ve sezaryen de başıma gelen en kötü şeyler arasında sayabileceğim çok kötü bir deneyim oldu benim için. Elbette Ekin'i görmek, onu kucaklamak tarif edilemez bir duyguydu, başıma gelen en güzel şeydi Ekin, belki de o korkunç ameliyat deneyimini kabul edilebilir kılan tek şey onun sağlıkla dünyaya gelmesiydi....ama benim sözünü ettiğim şey o değil. Ameliyattan sonra ayılmam çok uzun zaman aldı, ilk gece kabus gibi geçti, kıpırdayamıyordum, bebeğimi emziremiyordum, ilaçların etkisiyle etrafımda olan bitenin de ne kadar farkındaydım hatırlayamıyorum. Bırak hareket etmeyi, yürümeyi, bebekle ilgilenmeyi, yatağımdan kendi kendime doğrulamadığım için annem yatağın arka kısmını kaldırıyordu ve ben o şekilde yarı oturur hale gelerek bebeği emzirebiliyordum. Tam bir kabus! Her anlamda yatağa çivilenmiştim ve o güzel duygulardan eser yoktu. Beni daha da üzen, çok geç ayıldığım için Ekin'i en son görenin ben olmuş olmamdı. yaklaşık 1.5 saat sonra ben nihayet odaya getirildiğimde, oğlum herkesin kucağında hoplatılmıştı bile...Bana bir bakışı vardı ki, hayatımın sonuna kadar asla ama asla unutmam mümkün değil. Bana o elma kadar kafası ve kaşık kadar suratını dönüp kaşlarını çatarak, "Ben doğdum, sen nerelerdesin!" der gibi öyle bir baktı ki... içimi delmişti o minik insanın bakışları. İşte oğlumla ik tanışmamız, ilk bakışmamız ne yazık ki böyle oldu. Oğlumun karakteri daha o zamandan belliymiş :P Şimdi de köşeye sıkıştımı hemen "Senin suçun!" diyip çıkıyor eşek sıpası! :) Sanırım o zaman, tam o an belki de bilinçdışı karar verdim, eğer bir gün bir çocuğum daha olursa, onu asla yalnız bırakmamaya! O an bir başka çocuk düşüncesi aklımdan geçmiş olamaz gerçi, o ruh halinde ve ortamda...belki de daha sonra karar verdim, bilmiyorum...

Şimdi gelelim VBAC ve SSVD kelimelerinin anlamına. VBAC- Vaginal Birth After Caeserian; SSVD - Sezayen Sonrası Vajinal Doğum anlamına geliyor. Özellikle Amerika'da çok desteklenmeye başlandı son zamanlarda. Ama en yaygın olarak Almanya'da yapılıyormuş, neden bilmiyorum ama hiç şaşırmadım. Almanların ilginç insanlar olduğunu düşünmüşümdür hep zaten. www.ican.org sitesinden de farkındalık ve bilgilendirme çalışmaları yapılıyor. Hatta bir ara bu site yetkilileriyle yazışıp Türkiye'de bir farkındalık çalışması yapmak isterlerse çeviri vb. konularda destek olmak istediğimi bile yazdım. Aslında çok ilgilendiler ama ben sonra zamansızlıktan işin peşini bıraktım ne yazık ki. Bu arada Türkiye'de de SSVD kısaltması ile yavaş yavaş gündeme gelmeye başladı bu konu. Pek bileni, destekleyeni olmasa da... Yahoogroups'da bir mail grubu var. ssvd@yahoogroups.com adresinden bu yürekli insanlara ulaşmak mümkün. Bugün oraya üye oldum. Sanırım 2007'de kurulmuş bir grup. Hepsini tebrik ediyorum.
Bu arada WHO - Dünya sağlık örgütü de herhangi bir sağlık gerekçesi olmadan isteğe bağlı - elektif-
sezaryen oranının tüm dünyada çok tehlikeli biçimde arttığına ilişkin bir rapor yayınlamış durumda. Zaten benim yukarıda da anlattığım pek çok nedenden ötürü alt yapım da hazır olduğundan VBAC fikri bana çok sıcak geldi ve sanırım 20. haftamdan itibaren de bu konuda epeyce okuyup araştırma yaptım. Bir kere searyen olduysan bundan sonraki tüm bebeklerini de ameliyatla aldırmalısın fikri bana çok manasız geliyor. Tabii doktorlar en küçük bir riski dahi bizim adımıza almak istemiyorlar ve zaten kaygılarla dolu olan hamile kadınlara "Ama riskli" dediklerinde akan sular duruyor. Hangimiz bir doktora "rağmen" bir şey yapacak kadar deli olabiliriz ki! Üstelik de hamileyken! Sadece kendi bedeninin değil, bir de minnacık bir can parçasının sorumluluğunu taşırken! İyi de bu doktorların bahsettiği riskin ne kadarlık bir risk olduğunu kim biliyor? Ameliyatın riskinin daha az olduğunu kim garanti edebiliyor? Doktorların gerçekten tek kaygılarının sadece risk faktörü olduğundan, yoksa işin kolayına kaçmadıklarından nasıl bu kadar emin olabiliyoruz. Pek çok konuda bir sürü uzmana danışmadan bir şey yapmazken, kendi hayatımızla ilgili kararları alırken böyle bir kararı bir başka insana - tamam uzman o ama riski alan hala benim- bırakmanın iyi bir fikir olduğundan nasıl emin olabiliyoruz. Ben belki biraz da çevirdiğim yukarıdaki kitabın da etkisiyle, kadınların hem kendi bedenlerinin hem de doğacak bebeklerinin sorumluluğunu almalarının en azından birazını ellerinde tutmalarının doğru olduğuna inanıyorum. Tüm doktorlara asla genelleyemem ama bazı doktorların işin biraz da kolayına kaçtıklarını düşünüyorum. Kızkardeşimin bitanecik yeğenim Duru'yu doğururken yaşadığı şey örneğin... Daha hiç bir doğum sancısı vs. yokken suni sancı verdiler. Henüz doğmak istemeyen bir bebek neden zorla, ilaçla doğurtulur ki! Beklenen tahmini doğum tarihi zaten adı üstünde "tahmini" bir tarih, bunun artı eksi 1 haftası olduğunu herkes biliyor. Hatta istatistiklere bakılacak olursa tam o gün doğan bebeklerin oranı %5'miş. Yani benim dahi bildiğim bu bilgiyi doktorların bilememesine imkan var mi?? (Bebeğin anne karnında strese girmesi, efendim kakasını yapması vb. zorunlu halleri bu yorumun dışında bırakıyorum elbette). 2 gün daha bekleseler belki kendiliğinden olacakken herşey; olay şöyle gelişti. Birkaç saatlik anlamsız bir sancı çekme- çekememe sürecinden sonra bu bebek doğmuyor buyrun sizi sezaryene alalım dendi; ve anlamsız bir ameliyatla doğum süreci daha yaşandı. Çok şükür şu anda ikisi de sağlıklı ve hiç bir sorun yok ama kızkardeşim bir bebek daha düşündüğünde o da bu zor seçimle karşı karşıya kalacak. Muhtemelen ona da doktoru son derece ciddi bir ifadeyle rahim yırtılmasından, bebek ölümlerinden, "risk"lerden söz edecek. Hangi risk? Daha en başından sürece anlamsız müdahalelerinde doğan risk! Elbette online alemde naçizane işgal ettiğim bu mütevazi köşemden baş tacımız hekimlere dil uzatıyor değilim, onların bilgi ve deneyimlerine sonsuz saygım var. Ama karar sürecine annenin de katılması gerektiği konusunda sonuna kadar tartışırım. Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım :) Kaldı ki bu VBAC konusunda hekimler de ikiye ayrılmış durumdalar. Destekleyen var desteklemeyen var arada olanlar var. Demek ki hala tartışmalı bir konu ve ne destekleyenler "kesinlikle zararsız" ne de desteklemeyenler "kesinlikle zararlı" diyemezler şu aşamada.
Türkiye'de bu konu daha da az bilinen bir konu ne yazık ki. geçen gün gittiğim doğum eğitiminde hemşire "hastanemizdeki doğumların %80'i sezaryen, 20'si normal doğum" dediğinde gerçekten dehşete düştüm. Bavulumu toplarken yaşadığım dehşet işte buydu, geçen gün yazmıştım sanırım. Bu rakamlarda bana fena halde ters gelen bir şey var.

Benim durumuma gelince, şu ana kadar hala beni normal doğum denememde destekleyecek bir doktor bulabilmiş değilim. Ama pes etmiş de değilim. İmge'nin babası bu Cuma günü gelecek. O zaman onunla 3 farklı doktora gideceğiz, fikir danışacağız. Çünkü bu birlik
te çıkmamız gereken bir yol, beraber almamız gereken bir karar. O da tabii ki çok endişeli. Eminim keşke daha az bilmiş bir karım olsaydı diyordur içinden! :) Bir yandan benim kararıma saygı duyuyor biliyorum ama bir yandan da gereksiz bir risk almak istemiyor ki çok haklı. Beni dinlemesi, hemen itiraz etmemesi bile büyük destek. Doktorlara da birlikte gideceğiz, ondan daha fazla ne isteyebilirim ki! Bu konu yüzünden günlerdir çok huzursuzum. Karar vermek, doğurmaktan zor olacak gibi.... Elbette kızımı da kendimi de tehlikeye atmak istemem. Normal doğum denerken bir komplikasyon oluşabilir yine sezaryen olabilirim, bunların hepsine hazırlıklıyım ve gelişmesi durumunda da şuursuzca inat edecek değilim. Ama daha denemeden, anlayıp dinlemeden bana "Se-zar-yen" demesinler ne olur! :)

Son not: Binlerce yıldır bütün hemcinslerimin başarıyla becerdikleri bir şey için, bugün bu kadar mücadele etmek zorunda kalıyor olmak bana çok tuhaf geliyor. Sonuçta evde doğurayım demiyorum ki ben de, güvenli bir hastane ortamında doğurayım diyorum. Olursa bir şey yine müdahale edersiniz kardeşim, yine keser biçersiniz. ne kadar meraklıymışsınız neştere...! Bu isteğim de gayet tabii değil mi Allah aşkına! (Son cümle reklamlardaki Hakkı Devrim tonlamasıyla okunsun lütfen) :)

7 Aralık 2009 Pazartesi

Ode to my family

Evet biliyorum yine uzunca bir ara verdim ama bu süre içinde olayların hızı beni de İmge'yi de biraz aştığı için ancak kendimize gelebildik. Öncelikle Ankara'ya bayramda gelince haliyle bir kaç gün zaten çok yoğun geçti. Herkesi çok özlemiştim. Ama itiraf etmeliyim ki, burası bana çok hektik geldi. Meğer insan küçük şehirlerdeki rutine ne kadar da kolay alışıyormuş. Şikayet etsem de güzellikleri yok değil öyle bir yaşantının da...Buraya geldim geleli uykularım da garipleşti. Evin gece bekçisi benim. Her gece en az 4-5 kere lavaboyu kullanmak bir yana ya gündüzleri uyku bastırıyor ve uyuyorum ya geceleri baykuş misali oturuyorum. Şu anda saat 01.45 mesela. Kendi kendime bu günleri çok arayacaksın diyorum ama nafile!

En güzeli tabii oğluma kavuşmak oldu. Ekin çok yadırgamadı karnımın büyüklüğünü. Gerçi onu günler önceden o kadar hazırlamıştım ki, çocukcağız dev anası gibi falan bir şey canlandırmış olmalı gözünde. Sonra beni böyle derli toplu görünce normal buldu tabii. Okuluna gitmeye devam ediyor ve haftasonları geliyor ben de düzenini bozmak istemediğimden bir şey demiyorum.

İmge son zamanlarda hiç olmadığı kadar hareketli. Bunun nedeni artık su oranı azaldığı için hareketlerinin daha kuvvetli hissedilmesiymiş. Bir teoriye göre tabii. Bilmiyorum ama hareket etmesi harika! 2 gün önce hareket etmiyor diye panikleyip kalkıp doktora gittim. Buraya çok yakın bir polikliniğe... tabii hemen dikkate alıp beni NST'ye bağladılar (bilmeyenler için not - karnımın üzerine bir elektrod yerleştirdiler ve bebeğin kalp atışlarını saydılar. Aynı zamanda kağıda dökümünü de aldılar. Doğum yaklaşınca sık sık NST'ye bağlanacağım. Doğum sırasında da sürekli olarak bebeğin kalp atışları izlenecek.). Neyse, NST'den önce doktor ultrasonda da bakmak istedi ve ben uzanır uzanmaz İmge hanım efendi tekmelemeye başlamasın mı! Rezil oldum tabii doktora. Salak olduğumu falan düşünmüş olmalı ama kimin umrundaki! İmge'nin içeride sıkıntıda olmasındansa bin kere salak olmayı tercih ederim :)

Buraya gelince annem ve kızkardeşlerim İmge için hazırladıkları bütün giysileri, bebek malzemelerini önüme yığıp al tek tek kendin gözden geçir ve rahatla dediler. Ben de öyle yaptım. Kızımın eşyalarını anneannesi zaten yıkamış ben gelmeden önce ben de geçenlerde hepsini bir güzel ütüledim. Ve evet artık rahatladım: Kızım çıplak kalmayacak. Hatta bu yaz, ve gelecek kış ve daha sonrak yaz giyecekleri bile şimdiden hazır. Kızımın valizinde neler olacağı tamam ama daha tam hazır değil. Ha bu arada nihayet daha önce sözünü ettiğim mobilyalarımız geldi. Babası bu haftasonu teslim aldı hepsini ve sanırım önümüzdeki hafta hepsini monte edecek. E biraz da o nesting yapsın, kızının odasını hazırlasın di mi ama :) Bugün de nihayet garip duygularla kendi valizimi hazırladım. Biraz heyecan ama daha çok dehşetle... neden dehşete düştüğümü bir sonraki yazımda yazacağım. Çok uzun bir hikaye o konu çünkü...

5 Aralık Cumartesi (dün) Mesa hastanesinde doğum süreci eğitimine katıldım. İçinde eğitim geçen her şeye atlarım ya ben. Amanın eğitim var diye koşa koşa gittim:P Ama gerçekten de çok güzel ve faydalı oldu. Sertifika bile verdiler katıldığımız için, gerçi adımı yanlış yazmışlar ama önemli değil. Önce
anestezi uzmanı gelip epidural ve spinal anesteziyi anlattı, sonra hemşire gelip yatış işlemleri ve adım adım hastanede neler olaağını anlattı ki, bence bu da çok önemliydi. İnsan başına ne geleceğini bilmek istiyor (yes I am a control freak) :) Sonra diyetisyen gelip beslenme anlattı en son da fizyoterapist gelip egzersizleri anlattı. Gerçekten süper organize edilmiş çok iyi bir eğitimdi, çok memnun kaldım. Anestezi ile ilgili kısımda ya stresten ya da bilmiyorum neden tansiyonum düştü 9/5 ; tuzlu ayran vs. devam ettim. O kadar sürükleyici bir konuydu yani...:)

Aynı gün Ekin, Burcu ve ben sinemaya da gittik. Uzun zamandır gitmemiştim, çok iyi geldi. Götürüyoruz bakalım naçoları, mısırları; bakalım sonum nasıl olacak. Zaten uzunca bir zaman da gidemeyeceğim için kendimi hazırlamış oluyorum işte sosyal hayattan kopmaya. Ailemle olmak güven veriyor ama İmge'nin babasını çok özledim. Bu haftasonu gelecek o da. Başka bir doktordan da randevu aldım, birlikte gidip her 2 doktorla da konuşacağız, çünkü daha sonrasında önemli bir karar vermemiz gerekiyor. Dediğim gibi bu konuyu daha sonra gün içinde yazacağım, biraz çetrefil bir konu çünkü... Konunun durup dururken çetrefileşmesi de beni ayrıca bir geriyor ya neyse. inşallah ben doktorların çetrefilleştiremediklerinden olurum :))))






26 Kasım 2009 Perşembe

Üzüntü ve Muz kabuğu....


Bugün garip bir hüzün içindeyim. Yarın bayramın birinci günü ve biz Ankara'ya gidiyoruz. İmge'yi orada bekleyeceğim ve kızımla birlikte döneceğim bir dahaki sefere evime...Bilmiyorum, karışık bir duygu. Bir yandan heyecanlıyım bir yandan da İmge'nin babası bayramdan sonra dönmek zorunda olduğu için hüzünlü...Keşke birlikte bekleyebilsek kızımızı. Gerçi doğuma az bir zaman kala o da gelecek ama olsun, ayrı olmaya çok alışkın değiliz ki biz :) Doğumda onun da olması bana çok büyük güven verecek.

İmge bu hafta artık 34 haftalık oldu. Yani it's official! sadece 40 gün yani 1.5 ay ya da 6 hafta kaldı. Zaman algısı çok değişken oluyor hamilelikte. Aynı süreyi bugün öğlen düşündüğümde daha asırlar var gibi gelmişti, şimdiyse hemen yarın o süre bitecekmiş gibi panikliyorum. İmge şu anda büyükçe bir kavun kadar oldu :) Her ne kadar akciğerleri gelişmeye devam etse de artık doğarsa yaşama şansı %99. Bunu
bilmek o kadar rahatlatıcı ki. Yağ depolamaya devam ediyoruz. Bu kendi vücut ısısını kontrol edebilmesi için çok önemli. Resimlerde 34 haftalık 2 bebek var. İkisi de tam İmge'nin şu anda olduğu kadar. Aşağıdaki şpkalı minik oğlan 34 hafta 5 günlükken doğmuş ve 1980 grammış. Kızım şimdiden onu geçmiş bile - good girl :) Tamam kızımın bu kadar büyümüş olmasını bilmek harika ama ben gözümle görsem de hala inanamıyorum ki....Belki de doğum öncesi izne o nedenle ihtiyaç var. Konsantre olmalıyım, artık hamile olduğumu 'idrak' etmeliyim. Çünkü I am still in some sort of denial :)


Bugün internette faideli bir bilgi okudum. Bazı sabahlar hala yan yatmış olarak uyanıyorum ama sanki karnımın üzerine çok ağırlık veriyormuşum gibi hissedip endişeleniyordum. Ama okuduğum site bebeğin akvaryumdaki bir balık gibi olduğunu ve benim yatış pozisyonumdan etkilenmediğini söylüyor. Çok rahatlatıcı :) Yine de en rahat yatış biçimi sol yan, ya da sağ yan... Ben artık hastane yatağı gibi arkamı 3 yastıkla destekleyip öyle yatıyorum. Bu bana işkence eden reflüye de iyi geliyor. 2 gün önce gece yarısı evde inleyerek dolaştım. Gerçi bunun sorumlusu sadece hamilelik nedeniyle her yanı gevşeyen zavallı bedenimin ve dolayısıyla mide kapakçığımın durumu değil, dayanamayıp yediğim lahana turşusu! Ama ne yapabilirim canım çok istiyorrrr. Bedenimin her yerinin çivisi çıkmış gibi hissediyorum bazen. Fön çektirmeyeli hayli zaman oldu, kaşlarım neanderthal atalarıma yaklaştı. Pedikür mü? Ayaklarımı son 3 aydır görmüyorum ben, çok yorulunca ağrımasalar hala orada olup olmadıklarından bile emin olamayacağım.

Bir de artık önümüzdeki haftadan itibaren bir ara İmge'nin başı pelvise yerleşecek ve bebek aşağıya inecekmiş. Bu durumu 'bacaklarınızın arasında karpuz taşıyormuşsunuz gibi..." diye tarif ediyorlar. Hamleliğin sürprizleri hiç bitmiyor, tanrım!!! :)

Bugün resmi olarak iş yerinden doğum iznine ayrıldım. Aslında çok üzüldüm, bu kadar üzüleceğimi tahmin etmemiştim. Ama artık işi gücü bırakıp bebeğime biraz daha yoğunlaşmam gerekiyor ve her gün okula gidip akşama kadar deli gibi çalışırken bu pek mümkün olmuyordu.

Neyse bir sonraki post Ankara'dan olur artık.... Şimdi biraz gidip kızımla konuşayım, saati geldi, uyandı. Akşam oldu ya...başladık artık :)


24 Kasım 2009 Salı

Hamilelik Algısı...:)

Öğretmenim canım benim canım benim...

Bugün öğretmenler günü. Doğum izni öncesinde okuldaki son 3 günüm. Düşünüyorum da kimler geldi, kimler geçti. Üniversiteden tut ilkokula kadar bir çok öğrencim oldu. Ne çok anı biriktirdim. Mesleğimi seviyorum, insanlara daha önce bilmedikleri ya da farkında olmadıkları şeyleri göstermeyi, onların hayatlarında bir değişiklik yaratmayı....

Şimdi de minik bir kız gelip benim hayatımı sonsuza kadar değiştiriyor. Kızımı artık çok özledim. Gelsin artık da sevelim. Kızım şu anda 33- 34 hafta arasında bir yerlerde. Herkes 11 kilo aldığımı duyunca çok fazla almış görünmediğimi demek ki bebeğin aldığını söylüyor, bu hem çok iyi bir haber hem de korkutucu - doğum faslı düşünülürse yani ): Kızım geçen sefer 2 kilonun biraz üzerindeydi. Bugün doktora gideceğiz, bakalım neler olmuş son görüşmemizden bu yana.

Şu anda İmge'ciğim ağırlık olarak iri bir ananas kadar oldu. Cildindeki kırışıklıklar her geçen gün azalıyor ve uzaylı görüntüsü kayboluyor artık. Kafatasındaki kemikler hala birbirine kaynamış değil çünkü ikimizin de önünde hala bir doğum ve doğum kanalından geçiş serüveni var ve kanaldan geçerken kemiklerin üst üste binebilmesi önemliymiş. Hatta bazen kanaldan geçiş sırasında o kadar basınç olabilirmiş ki bazı bebekler koni şeklinde bir baş ile doğabiliyormuş. "Merhaba uzaylı, biz dostuz" :pppp Ama bunda korkacak bir şey de yokmuş çünkü bir gün içinde düzeliyormuş. Duru'dan ve Ada'dan hatırlıyorum, bılgıldağında damarların atımı görülebiliyor bebeklerin. Ne kadar inanılmaz bir şey bu ya! Annem ilk bebeği öldüğü için benim üzerime çok titremiş. Ben uyurken nefes alışlarımı sayarmış başımda bekleyip. Gerçekten de insanın öyle yapası geliyor,hem çok kırılganlar hem de çok güçlüler bu bebek milleti. Ha tabii kafa kemiklerinin kaynamamasının bir başka nedeni de daha sonra büyümeye imkanı olsun ve büyüyen beyne yer açılsın diyeymiş.

Hani bebeklerin anne karnında hıçkırdığından bahsetmiştim ya, İmge'yi son on gündür neredeyse aralıksız 3- 4 dakika süren hıçkırıklar tutuyor. Bunlar solunum pratiği yerine geçtiği için çok da tedirgin olmuyorum ama kıyamıyorum, yazıııııkkkkk. Elimi karnıma koyduğumda ritmik hıçkırıklarını rahatlıkla hissedebiliyorum, kıyamıyorum ona.
Artık İmge uyanıkken gözlerini açıp, uyurken kapatıyormuş. Tırnakları parmak uçlarına kadar uzamış kızımın. Ayyyy keselim hemen çizmesin bir yerlerini. Yandaki resim ne kadar da güzel. Zavallı kuzular böyle sıkışık nasıl yaşıyorlar ki!!!

Ayrıca bendeki antikorlar ona da geçmeye başladığından artık ufak tefek enfeksiyonlarla mücadele edebilecek kadar bağışıklık sistemi gelişiyor İmge'nin. Boyu 45 cm. civarlarında oluyormuş bu haftadaki bebeklerin. Kısacası artık kızım bir yenidoğan gibi davranmayı öğrenmiş durumda, yalnız durum bu ise işim zor olacak çünkü hala ters ritimde yaşıyoruz onunla. Geceleri uyanık, gündüzleri ise uyuyor İmge. Umarım doğana kadar bu biyolojik saatini yeniden kurar yoksa..."uykusuz her gece...yorgun ölesiye....." lay lay lom :) Benim şu andaki görüntüme gelince, sanırım İmge doğduktan sonra uzunca bir süre böyle bakımlı görünemeyeceğim. Şu sıralar kendimi gayet iyi ve güzel hissediyorum. Mide yanmaları aşırı boyutlara ulaşmış olsa da bu haftadaki bir hamile için aslında gayet iyi durumda olduğumu düşünüyorum. Yemek seçmiyorum ama daha az ve sık yiyorum çünkü yerim yok, istesem de fazla yiyemiyorum, yesem de ardından feci şekilde cezalandırılıyorum :) şişkinlik, cilt lekesi, yok efendim diş etlerinde nodüller, su toplama hiç biri yok çok şükür.

Hastaneme karar verdim, Ankara'da Mesa hastanesinde doğum yapacağım. Oradan Dr. Burcu hanımdan randevu aldım. 1 Aralık'ta gideceğim, henüz tanışmadım kendisiyle. Umarım duyduğum gibi iyi bir doktordur da içime siner. Son anda doktor değiştirmek istemiyorum çünkü. Hastane hakkında da çok iyi şeyler duydum zaten Burcu da orada doğum yapmıştı. Referanslar iyi yani. Anne adaylarına da çok güzel eğitimler veriyorlar. Yer bulabilirsem, normal doğum, emzirme ve doğumda nefes teknikleri derslerine katılacağım. Süper bir şey walla. Her şey Ekin'in zamanından bu zamana ne kadar değişmiş. O zaman 2li test diye bir şey yoktu bile :) İşte bir aksilik olmazsa kızım karnımdayken bu kapıdan gireceğiz ve sonra onu kucağımda çıkaracağım hastaneden, yine bu kapıdan... Acaba kar yağmış olur mu o gün? Doğumdan sonraki ruh halim nasıl olur? Kızım nasıl olur? Merak ettiğim o kadar çok şey var ki. Aslında en doğrusunu dün komşum Emine hanım söyledi, Ayet-El Kürsi'yi oku ver her şeyi akışına bırak dedi...Benim de niyetim o!



23 Kasım 2009 Pazartesi

İmge and Yasemin's Baby Shower


Geçen hafta Pazar günü çok ama çok güzel bir sürpriz yaptı
arkadaşlarım bana... Sürpriz bir Baby Shower partisi düzenlemişler. Aman ne organize işler ne organize işler! Herkes işin içinde İmge'nin babasından tutun arkadaşların eşlerine kadar herkes! Ama değdi doğrusu, zerre kadar anlamadım arkamdan döndürdükleri dolapları :) ve çok büyük bir sürpriz oldu bana...

Aslında biraz imrenmiştim Amerika'daki bu geleneğe. Bence çok hoş
bir şey. Doğumdan önce annenin arkadaşlarının bir araya gelmesi, birlikte bebek temalı oyunlar oynanması, yiyip içip eğlenmeleri vs. hem anneye moral oluyor hem de fırsat olmayıp da görüşemeyenler doğumdan önce görüşmüş oluyor. Ben burada böyle bir gelenek olmadığından aklıma bile getirmiyordum zaten böyle bir şeyi. Hem bunu annenin kendisi değil arkadaşları organize ediyorlar. Bu yoğunlukta kim ne uğraşsın shower falan...derkeeeeennn; muhteşem organize edilmiş bir parti ile karşılaştım.

15 Kasım 2009 Pazar günü beni güya kız kıza alışverişe gidelim diye evden çıkardılar. Figen hocanın arabasında Duygu'nun da gelmesini beklerken Duygu aradı "Ahşap boyama yaptım, sehpa boyadım gelin bakın." evden çıkmadan önce dedi. Ben de hiç üşenmem ya böyle şeylere tamam çıkalım dedim. İndik arabadan Dugu'ya çıktık. Kapı açıldı ve ben sırayla Gökçe'yi, Yasemin'i, Nurşen'i, Duygu'yu ve Simona'yı gördüm."Sürpriiiizzz" sesleri arasında boynuma yalancı memeden bir kolye omzumdan verev olarak da üzerinde "best mom of the world" yazılı bir şerit kurdele astılar. (Hmmmmm, hani geçen hafta ben bebek şekeri için kurdele almaya gittiğimde Duygu da beyaz şerit kurdele almıştı- ondanmış demeeeeek! Şimdi hatırladım) :) Sonra partimize Dursun ve Züleyha'da katıldılar.












Tab
ii kendileri de aynı kolyelerden takmışlardı. Salona girdim ki masanın üzerinde türlü türlü güzel yiyecekler, bebekli pembe şeker kaplı muhteşem bir pasta, masanın üzerine serpiştirilmiş, bebekli peçeteler, süsler neler neler...Nereye bakacağımı şaşırdım. Artık o ara bir şeyler geveledim ama şu an kesinlikle hatırlamıyorum. Sonra da oturup biraz göz yaşı döktüm sevinç ve şaşkınlıktan. Ya hala hatırlayınca içim sıcacık oluyor. Ne kadar güzel bir duyguydu bana yaşattıkları...Öncelikle ev sahibemiz Duygu'ya sonra da tüm arkadaşlarıma çok ama çok teşekkür ediyorum tekrar. Ben sürprizleri çok severim ama bu kadar güzeli hiç olmamıştı.

Bütün gün yedik içtik eğlendik. İmge'den bahsettik, oyunlar o
ynadık. Çok ama çok güzeldi. Eve gittiğimde hala mutluluk sarhoşuydum. Umarım kızımın da böyle güzel arkadaşları olur. Umarım o da böyle sevilesi bir insan olmak için çaba gösterir. O benim yıldıztozum, umarım ona temiz bir kalp ve iyilikle dolu bir ruh verilmiştir ve o da bunun kıymetini bilir. Kızım için pek çok dua ediyorum daha şimdiden. Onunla ilgili, nasıl bir insan olacağıyla ilgili bir sürü fikrim var ama en çok, sevimli olmasını diliyorum. Güzellik, başarı şu bu sonra geliyor, öncelikle iyi bir insan olsun, sevimli bir insan olsun İmge. Hem kendi dünyasını hem de başkalarının dünyalarını güzelleştirebilsin, zenginleştirebilsin. Bence mutluluğun ve iç huzurunun anahtarı bu! Evet görüldüğü üzere bu tür jestler beni artık çok etkiliyor ve duygulandırıyor artık. Hemen modum değişti :)

Kızımı, babasıyla biz imge'ledik, o bizim en güzel hayalimiz, düşümüz...Ama kızım benim yanımda olan herkesin de hayatının bir parçası oldu bile. Sabahları ona da günaydın diyor herkes. Sen de hissediyorsun onca sevgiyi değil mi güzel kızım?
Aslında resimler daha güzel anlatıyor...
Sizleri çok seviyorum, canım arkadaşlarım, ve ben çok şanslı bir insanım. İmge'nin babası akşam eve döndüğümde "Bak işte ne güzel, sevildiğini bil" dedi. Evet sevildiğimi biliyorum ve buna layık bir insan olmaya çalışıyorum.


Tam gaz Nesting...

Artık her şey baş döndüren bir hızla gelişirken ben biraz yavaş kaldım. En son neredeyse 2 hafta önce yazmışım... Olayların hızı beni geçiyor artık :)

Önce kendimde gözlemlediğim şu tuhaf dişi kuşu ve yuva yapma sendromundan bahsedeyim. Ev işi, el işi vs. ile kafayı bozmuş durumdayım. Tabii daha çok el işi demek yerinde olur aslında...Bir yandan İmge'nin hala gelmeyen - ısmarlayamadığımız- mobilyalarının gelmemiş olması, bir yandan kızımın giysilerinin ve bilumum malzemelerinin hala Ankara'da olması beni çok strese sokuyor. Erken doğum olacak ve böyle sap gibi hastaneye gideceğim kızım çıplak kalacak diye kabuslar görmekteyim. Ben organize edilmemiş işlerden çok rahatsız oluyorum ya...bu da öyle bir iş işte. Bana kalsa şu anda benim bavulum ve de yanında İmge'nin minik bavulu çoktan kapının önünde olurdu. Odası da hazırdı. Neyse önemli değil aslında bunlar, yeter ki sağlıkla atlatalım şu doğum işini (Hmmmm evet doğum işi artık 'atlatılacak' bir şey olarak görünmeye başladı bana. Ayaklarım yere basmaya başladı demek ki) :PPPP

Neyse, aşağıda nesting durumlarımın ciddiyetinin boyutlarını anlatmak bakımından çeşitli projelerimi sunuyorum. Sağdaki ilk resim: Fimo hamurundan bebek temalı figür imalatı projem. Hiç de fena değil bence yeni başlayan birine göre.

İkinci resim organik tarım çalışmalarım kapsamında balkonda turp yetiştirme projem. Bakalım yiyebilecek miyiz bu turpları.


Ahşap atölyem de sağda. Bir sürü kutu yaptım peçete tekniğiyle. İnanılmaz keyifliydi. İnsan 1-2 saat her tür sıkıntısını unutabiliyor. Sıkıntım yok çok şükür ama bana meditasyon gibi geldi bu boyama işi. İmge'nin odasına çok şirin bir askı yaptım ahşaptan. İlk aldığımda hiç bir şeye benzetememiştim ama boyanınca çok güzel oldu. Babası da çok beğendi. İmge'nin benim gibi yetenekli olmasını diliyormuş :)))) Uzun lafın kısası, evet kızımın belki yatacak bir yatağı, giyecek pek bir giysisi yok ama organik turpları, fimo hamurundan oda süsleri ve olmayan giysilerini asabileceği bir askılığı var. Daha ne olsun! :P



10 Kasım 2009 Salı

Gönül salıncağında....


Bugün okulda Hakan'la Erkin Koray'ın bu şarkısını konuştuk. Takıldı dilime şimdi. Evde bir kaç kez dinledim. Kızıma da dinlettim. Erkin babayla da tanışmış oldu.

Bugün kızıma gelen ilk hediyeden söz etmek istiyorum. Tamam halası, teyzeleri bir sürü şey aldılar ama kızıma özel alınan ve paket içinde gelen ilk hediyesini sevgili Ayşe teyzesi aldı. Ya acaba Ayşe abla mı deseydim :) Çok cici bir etek. Resmen elim kadar, ve üstüne de beyaz bir bluz almış Ayşe kızıma. Çok şeker. İmge'nin bunları giyecek kadar büyüyeceğini hayal etmek çok güzel. Resmi ekliyorum sağ tarafa, aslında eteğin pembesi muhteşem ama akşam ışığında güzel çekemedim. Daha iyisini ekleyeceğim ilk fırsatta.

9 Kasım 2009 Pazartesi

Kızımın şekerleri


Bugün kızımın şeker prototipini yaptım :P

Resimler işte aşağıda. Biraz farklı olsa da hepsi aşağı yukarı böyle olacaklar. Ben çok beğendim. Biraz zahmetli olacak 100 tane hazırlamak ama kızım için değer. Babası bana yine aynı istek ve özeni doktora tezime de göstermem gerektiğini kibarca hatırlattı ama şu sıralar önceliğim doktora değil, itiraf ediyorum :)

7 Kasım 2009 Cumartesi

Nelerrr, neler aldık :)


Bugün Yasemin ve Duygu ile alışverişe gittik. Kızımın bebek şekerleri için rengarenk kurdeleler aldık. Çok güzeldi kız kıza alışveriş. Çok özlemişim. Bir de dünya kadar ahşap malzeme, boya vs. aldım. Ne zaman yapacaksam!!! Duygu bana ısrarla doğuma sadece 2 ayımın kaldığını hatırlattı ama ben o sırada şuursuzca boya seçmekteydim, pek doğru duyamadım dediklerini ):

Arkadaşlarımı çok seviyorum. Ailem yanımda olmadığı için her şeyimi paylaşanlar hep onlar oldular. Onlara minik bir şir yazıyorum buradan:

My little baby is coming,
The day is drawing near.
And so I spend my time dreaming
of my sweet baby dear.
I dream of little hands,

precious feet and angel eyes,
I dream of reading stories,

playing games and singing lullabies.
And while I ponder
such sweet and happy days,
My thoughts are turned to those
who have helped me along the way.
Nine months is quite a long wait
And it hasn't always been fun.
But thanks to sweet friends like you,
I am almost done!
Thanks for your love, support, and for always being there for us.

Itsy Bitsy Spider climbed up the water spout....

Artık İmge'ye ninni ve şarkı söyleme moduna yaklaşıyorum galiba. Ekin'in en sevdiği ninni, Nilüfer'in Kayahan'la birlikte söylediği Kayahan bestesi olanıydı. Hala mırıldandığımda gözlerim doluyor. Bakalım İmge ne sevecek.

İki gün önce doktora gittik. Kızımız 2 kilo 10 gram olmuş! Şaşırdım. Doktorumuz yine kızımızın ufak tefek bir kız olmadığını yineledi. Ölçümlerin ortalaması 32 hafta 3 gün çıktı. Oysa ben daha yeni 31 hafta oldum,(takvime göre tabii). Kızım çok güzel pozlar verdi bize. Hatta bir ara ağzını kocaman açıp esnemesin mi! (yandaki temsili resmin aynısı diyebilirim). Çoooook şekerdi. Ekrandan sevdim onu. Doktorumuz da "Aman işte anne yüreği, şu çirkin şeyin neresi güzel." diye dalga geçti benimle. SSK'ya vermek üzere 32 hafta raporumu aldım. 3 hafta sonra kurban bayramı ve ben 27 Kasım'da Ankara'ya uçuyorum. Sonra artık evimize kızımızla döneceğiz inşallah. Babası da 25 Aralık civarı gelip 10 gün kalacak. O arada İmge'nin de gelmesini umuyoruz ama olmazsa iznini uzatması gerekecek babasının. Uzatsın banane! Zaten İmge son resimlerde aynı ona benziyor, kıskandım :)

Ben takvim yaşına göre yazmaya devam ediyoru
m: Kızım şu anda 31 hafta 4 gün oldu. Doktora ne zaman başaşağı dönecek diye sorduğumda güldü, zaten çoktan başaşağı dönmüş meğer kızım. Normal doğum için bu çok önemli, ama doktorum sezaryen doğumlarda da böylesini tercih ettiklerini söyledi. Ya insanların bu sezaryen merakını anlamıyorum ben - adı üstünde "normal" doğum, yani olması gereken :) Gerçi o sancılar arasında normal doğum bana da hala iyi bir fikir gibi görünecek mi ya da "epidurallllll" diye çığlık atacak mıyım bilmiyorum. Neyse kızıma geri döneyim ben. Kızım şu anda dört tane büyük portakal ağırlığında. Başını bir yandan diğerine çevirebiliyor. Derisinin altında biriken yağ nedeniyle kolları ve bacakları biraz daha toplu görünüyor. Zaten doktor amcamız bir resim verdi bize, o yanaklar var ya tam sıkmalık. Nasıl toplanmış önceki resimlere göre. Artık Yasemin teyzesinin dediği gibi Somali'li açlara benzemiyor kızım. Sanal olarak makas aldım kızımdan :) Yanaklar aynen şu sağdaki resimdeki gibiydi. Ama benim kızım kesinlikle daha güzel. Burcu teyzesi bu haftalardaki ultrason nasılsa, doğduğunda da aynen öyle görüneceğini söylüyor. Yine de insan merak etmeye devam ediyor anlaşılan. Bugün sabah babasına profilden baktım, gerçekten de çene ve dudaklar aynen karbon kopya gibi :) Hareketlilik devam ediyor ve ben de bundan çok mutluyum. Kızım artık haftada 300 gr. kadar kilo alacakmış ve ona giden oksijen miktarını artırmak için artık daha çok dinlenmem ve yürüyüş yapmam gerekiyormuş .

Bu arada okuduğum her kaynakta Braxton Hicks kasılmalarından söz ediliyor. Benim bunun ne olduğuna dair en ufak bir fikrim yo
k ve bu Braxton ve Hicks her kimse galiba İmge ve bana uğramayack :) Bugün kızımla gezmeye gidiyoruz. Zülal teyze içli köfte yapacak. Yuppiiii :)

Gitmeden önce son anekdot: İmge'nin babasına hazırladığım sorularla sınav yapmaya devam ediyorum ara sıra, o kadar bunaltmış olmalıyım, aynı soruyu o kadar çok sormuş olmalıyım ki, en son "Mekonyum nedir?" diye sorduğumda, bezgin bezgin "Yeşil mok" dedi bana :))))))

Aşağıdaki resmi internette gezerken gördü
m, çok hoşuma gitti :) Çünkü ben de çok merak ediyorum. Şu anda neresi göbeğimin neresinde, bebeğin konumu ne diye...E insan bebeğinin başını mı okşuyor yoksa totosunu mu bilmek istiyor doğal olarak. yerim ben onun totosunu, o ayrı :pppp

1 Kasım 2009 Pazar

Balkan Blues

Bugün kızımla Balkan Blues dinledik. Çok seviyorum Balkan ezgilerini, o da öğrensin, sevsin hem yarı balkan değil mi benim kızım. Belki daha da fazla...

Geçenlerde dolaplarımı karıştırırken elime benim bebeklik kazaklarımdan biri geçti. En sevdiğim o olduğu iç
in annemden almıştım, hatırladım sonra. (Bu arada gerçekten ortalığı, dolap içlerini toplama projelerim devam ediyor. Bu nesting etkisi bende daha çok, şunu şuraya alayım, şöyle dekore edeyim şeklinde görülüyor, şuraları temizleyeyim düzenleyeyim şeklinde değil) :P Neyse aşağıda o güzel kazağım var. Dile kolay, 36 yıllık kazak :) üst düğmesi de kırık, sevsinler seni...Bir de Ekin'in batti'sini buldum. Annem Ekin'e yaz günlerinde serin serin uyusun diye pazen bir battaniye dikmişti. Ekin 7-8 aylık falandı onunla uyutmaya başladığımda. o günden sonra da bir daha bırakmadı battisini. Sanırım 3-4 yaş civarında bıraktı ama çok zor oldu bırakmamız. "Ben artık batti kullanıyorum" dedi birgün dudaklarını büzerek... Artık ne kadar üzüldüyse :) Batti bağımlılığı o boyuttaydı ki ben daha sonra o battiyi 4 parçaya bölüp farklı yerlerde yedeklemiştim. Örneğin, biri evde, biri teyzesinde, biri halasında gibi... Uyanıkken asla vermeyeceği için Ekin uyurken elinden alıp makinede yıkardım. Kazara henüz battisi makineden çıkmadan uyandıysa gidip başında bekler yıkanmasını izlerdi. Düşünüyorum da bizde genetik galiba bu. Çoğumuzun böyle bir nesnesi vardı hep. Benim battalam ve memem varmış mesela. Asla ayrılmadığım... Burcu'nun yeleği vardı, İlker'in de yumuşak yastığı...İmge'nin babasının ise parmağına yapıştırarak emdiği lakta şekeri varmış, öyle uyurmuş. Ekin'in o meşhur battisinin aynısından annem bir tane daha yapmış İmge için...Demek ki yaptığı kumaştan hala varmış. Keşke Ekin küçükken haberim olsaydı da o kadar strese girmeseydim. Yukarıda Ekin'in sevgili battisi var, belki İmge'nin de battisi olur. Küçük çocukların bu tür nesneleri kullanmalarının nedenlerini daha sonra bir yerde okumuştum. Çocuk yürümeye başladıkça özgürleşiyor ama bir yandan da bu yeni kazandığı özgürlük onu korkutuyormuş. O nedenle bu geçiş döneminde bu tür nesneleri yanlarında taşıdıklarında kendilerini daha güvende hissediyorlarmış. Hatta sırf bu amaçla İngiltere'den minik bir oyuncak bile aldım. Bu yandaki oyuncak - mendil karışımı şeyi havaalanındaki Harrods'ta gördüm ve bayıldım. Olacaksa bu olsun kızımın sürekli yanında taşıyacağı oyuncağı dedim. O kadar yumuşak ve güzel bir şey ki ben bile uyurken yanımda olsun isterim. İngiltere'de bunlardan çok gördüm. Adamlar faydasına inanıyor demek ki... ben İmge'nin yatağına koyacağım severse kullanır sevmezse de oyuncak olur.

Gelelim kızımın
maceralarına... kızım bu hafta artık 30 haftalık koca kız oldu :) hareketlerini sürekli hissediyorum artık. Sanırım o doğduktan sonra en çok bu özel diyaloglarımızı özleyeceğim. Özlemeye fırsat olmaz inşallah tabii ama olsun... İmge şu anda sürekli olarak kilo alıyor - ve tabii ben de. Dün tartıda hayatımda görmediğim bir kiloyu gördüğümde resmen gözlerim doldu, ağlayacak gibi oldum...Kızım şu anda 28 - 30 cm. boyunda ve yaklaşık olarak 1.5 kilogram. Artık kendisini kilogram cinsinden ölçüyor olmak bile harika :) Zaten büyüdüğünü tekmelerini kuvvetinden de anlayabiliyorum. Etrafında bir litreye yakın amniyon sıvısı var ama o büyüdükçe ve daha fazla yer kapladıkça bu miktar azalacak. Gözleri gelişmeye devam ediyor ama hala çok da iyi gördüğü söylenemez. Zaten içinde yaşadığı kapkaranlık dünyada ne görebiir ki kuzucuk! Belki göbek kordonu ve bulanık bir su :) Rahim duvarı ve karın o kadar kalınmış ki hiç bir ışık asla ona ulaşamıyormuş. Bunu okuduğumda üzülmüştüm ama demek ki böyle olması gerekiyor. Bunu öğrenince doğumun ne kadar büyük bir şok olduğundan bir kez daha emin oldum. Bütün o ışığa birden bire maruz kalmak çok zor olmalı. Tabii ağlar yavrucaklar! Doğduktan sonra da bebekler gözlerini ilk haftalarda çok açmıyor zaten. Bu arada kızım artık orta boy bir lahana kadar oldu.





Bana gelince, biraz kendimi yorduğumda hemen sırt ve bel ağrısı ile cezalandırılıyorum. Eğilip kalkmak iyice zorlaştı. Görünürde çok devasa bir göbeğim yok, 11 kg. almış durumdayım ama göbeğin öne yaptığı ağırlık isk
elet sistemine baskı yapıyormuş, o yüzden hemen yoruluyormuşum. Alt dolapları açmak için enteresan hareketler yapıyorum. Genellikle İmge'nin babası bana yardım ediyor o konularda. O olmasa ne yapardım bilmiyorum. O benim bitanecik aşkım...ama klasmanda gerilemesi kaçınılmaz İmge'yi düşününce :))))) Yine de "Sel gider kum kalır" atasözünü her zaman aklımda tutup bunun geçici bir durum olduğunu ekleyerek bağlıyorum bugün :)

Arada sırada İmge'nin babasına oryantasyon eğitimleri vermeyi de ihmal etmiyorum şu sıra
lar...farklı sitelerden doğum ve ilgili konularda derlediğim linkleri mail adresine atıyorum ki sonra vakit saat geldiğinde panik olmasın. Sırasıyla neler olacağını bilsin. Bu konularda çok istekli bir öğrenci olduğunu söyleyemem. Sanırım bütün bu doğum işleri ve işin içine dahil olan riskler onu çok korkuttuğu için mümkün olduğunca ertelemek istiyor bu düşünceleri. Ama kaçış yok, zaman daralıyor. Her konuda olduğu gibi bunda da ona çok güveniyorum ve yanımda olmasını istiyorum. Olabilmesi için de bilgi sahibi olması gerekiyor ama! Dün youtube'dan bazı vbac videoları buldum ve birlikte izlememiz için ısrar ettim. Beni kırmadı, isteksiz olsa da tamam dedi. Aksi gibi benim onun için seçtiğim "light" doğum videolarının hiç biri açılmadı. Ben de rasgele bazı videoları açtım ve gel gör ki pek "light" olanları denk gelmedi. En son bir daha böyle vahşet görüntüleri izlemek istemediğini söyleyerek kaçtı. Aslında....

...ben de çok korkuyorum doğumu düşündükç
e. Evet biliyorum her şey olması gerektiği gibi olacak ama insan ister istemez olumlu şeylerden çok risklere odaklanıyor. Kaybedeceğin şeyler o kadar değerli ki... Öncelikle bebeğime bir şey olacak diye aklım çıkıyor. Ondan sonra da kendimle ilgili olan riskler...Tabii ki ölmek istemiyorum ama ölümle ilgili beni en çok üzen artık sevdiklerimi görmemek olurdu. Neyse, bu kadar risk konuşması yeter! Her ne kadar bunları düşünerek kendime eziyet etmekten saçma bir zevk alsam da içten içe bebeğimi mutlulukla kucaklayacağımı biliyorum. Bazen onun için bir şeyler almak falan erken bir davranış gibi geliyor ve önce sağ salim doğsun istiyorum ama öte yandan bütün o cicili bicili şeyleri İmge'ye almak her şeyi daha gerçek yapıyor benim için. Bilmiyorum, hamilelik, o duygudan bu duyguya savrulmakmış, bunu bilecek kadar kıdemli hamileyim artık:)
Dün izlediğim bir videoda sezaryen olan bir anne doğum yapıyordu ve hemşire de bebeği alıp ameliyathanenin bir köşesinde rutin bebek muayenesini yapıyordu. Bebek acı acı ağlıyordu dudaklarını büzerek...Ben de ağlamaya başladım, bebek neden annesinden ayrı diye...:) İşte hayat bu sıralar böyle akıyor benim için...

İmge'nin babası için bir sınav hazırlıyorum, doğumdan önce sınava girecek. Aklıma gelen bazı sorular şöyle:

1- Doğum kaç evreden oluşur?
2- Mekonyum nedir?
3- Suni sancı nedir?
4- Epidural nedir?

vs vs vs :)